Bu aralar şuna çok kafa yoruyorum ‘geleceği düşünmek kavramı’ neden sadece maddeselleştirilmiş?
Neden geleceğimize ev, arsa, mal, mülk, altın yatırımı yaparken, aslında sahip olamazsak bunların hiç bir öneminin olmayacağı, kıymeti kalmayacağı şey için yatırım yapmıyoruz…
Sağlığımız için.
Birlikteliğimiz.
Huzurumuz.
Ağız tadımız için…
Neden mi? Çünkü inanmıyoruz gerçekten huzurun getirisine, sağlığın kıymetine…
Akıl mil üstünedir derdi hep ananem, yerinden oynadığı takdirde ‘deli’ vasfını verdiğimiz olay gerçekleşir.
Hani bu yüzden insan aniden korkutulmaz, aniden uyandırılmaz.
Kendinde olmalı her daim insan, kendinden haberi olmalı, kendi ile istişare halinde olmalı, kendini kolaçan etmeli,
acıyan yerini önemsemeli, morali bozuk olduğu zaman kendine iyi gelmeli, çünkü kendimizle kontak halinde olmadığımız her an bizi kaybediyoruz, eksiliyoruz yavaş yavaş.
Moral bozukluğu huy olarak yerleşiyor, sinirlilik özelliğimiz haline geliyor, sesimizin tonu farklılaşıyor ve böyle böyle sağlığımızdan da oluyoruz, ilk önce baş ağrısı veya mide ağrısı olarak nüksediyor, ve yerleşiyor oraya, gastrit, reflü diye bir çok tanı koyuluyor, baş ağrımız migren oluyor, sonra eklemlerimiz, ve böyle böyle gidiyor.
En sonunda ne oluyor biliyor musunuz?
Akıl gidiyor alzheimer başlıyor.
Eveeeet şimdi teşekkür vakti alkışla kendini!
Rabbimin sana verdiği muntazam emanetleri hor kullanıp çürüttüğün için, rabbimin sana verdiği nefesi zamanı vakti çürüttüğün için ve kendinle birlikte etrafındaki herkesi ruhen ve bedenen çürüttüğün için, otur kendini sabaha kadar alkışla!
Kendi hayatının mimari sendin, kaptanı sendin, güzel planlar çizmen, güzel yönetmen gerekiyordu, her şeyi farklı dizayn edip yönlendirebilirdin.
Belki hala geç değildir ruh ve beden sağlığını toparlaman yön vermen için.
Napsan? Artık harekete mi geçsen acaba?