Anlaşılmayan Bir Yalnızlık

12 Ekim 1934

”…Beni anlamıyorlardı zararı yok.
Zaten beni daha kimler anlamadı…”

Türk edebiyatının unutulmaz isimlerinden biri olan Oğuz Atay, 1934 yılında Kastamonu’da dünyaya gelmiştir. Annesi öğretmen Muazzez Atay, babası milletvekili Cemil Atay’dır. Cemil Atay, 1939 yılında milletvekili seçilince ailesiyle beraber Ankara’ya taşınır. Dönemin verdiği imkanlara nazaran iyi bir çocukluk geçiren Oğuz Atay, kendine tanınan fazla imkan dolayısıyla yalnız bir çocukluk geçirir. Hayatı boyunca anlaşılmaz, bilinmezliğe sürüklenen ve görünen bir kalabalığa tutunamayan usta yazar; içerisinde bulunduğu yalnızlık alevini şu sözlerle tanımlar:

“Canım insanlar! Sonunda bunu da yaptınız. Kimse dinlemiyorsa beni -ya da istediğim gibi dinlemiyorsa- günlük tutmaktan başka çare kalmıyor.”

“Kendime yeni bir ön söz yazmak istiyorum. Beni kendime anlatacak bir dil.”

1951 yılında Ankara Maarif Koleji’ni, 1957’de İTÜ inşaat Fakültesi’ni bitirdi. 2 Haziran 1961 yılında Fatma Fikriye Gürbüz ile dünya evine girdi. 1962 yılında ise Özge ismini verdiği kızı dünyaya geldi…

Edebiyatın Parlak Meşalesi (Sanatı)

“Belki yaşadığını sandığın hayat bir rüyadan ibarettir ve uyandığın zaman o da bütün gerçekleri görecektir; ya da herkes uyumaktadır da onun yaşadıkları gerçektir.”

Oğuz Atay’ın sanat ve kurmaca hakkındaki bu söylemi tek başına incelenmeli ve üzerinde düşünülmelidir. İcra ettiği sanatı hakkındaki tüm yorumlar, bu açıklaması üzerinden de değerlendirilebilir.

Gençlik yıllarında karikatürle ilgilendi
İçine kapalı bir çocukluk geçirdiği bilinen Atay sokakta, çevresinde gördüklerini kağıda karikatür olarak döker. Atay’ın bu yıllarda oluşan ince mizah anlayışı daha sonra yazacağı kitaplarda da kendini gösterir.

Eserlerinde diyalog, monolog, iç monolog, biliçakışı tekniklerini büyük bir ustalıkla kullanmıştır. (Tutunamayanlar syf. 460 – 537)

Bunu yanı sıra kişilik bölünmesini (Freud psikanalizi) yani ego ve süper ego kavramlarını sırasıyla Olric, Selim Işık, Turgut Özben olarak Tutunamayanlar’da görebilmek mümkün.

Usta yazar Atay’ın sanatına Kafka, Dostoyevski, S. Joyce, V. Nabokov, İ. Gonçarov, H. James ve Halid Ziya Uşaklıgil gibi güçlü isimler etki etmiştir.

Sanatına etki eden isimlerin arasında Halid Ziya’nın sayılmasının sebebi Atay’ın Halid Ziya’yı kendi duyarlılığına yakın bulduğunu söylemesidir.

Oğuz Atay’ın sanatı hakkında Murat Belge şu sözleri söyler:

“Avantgard olmak, olacak bir şeyi yazmak gibi bir tutkuyla yola çıkıyorsanız, o zaman başınıza ilk gelecek ihtimalin bu olduğunu da baştan kabul ederek gireceksiniz. Çünkü yaptığınız işin tabiatı gereği insanlara alışık olmadıkları bir şeyi sunacaksınız. İnsanların alışık olmadıkları o şey çok zaman inananların suratına şamar gibi gelir. Ve onlar da şamarla cevap verirler.”

O, kimse tarafından fark edilmemiş ve ait olduğu yalnızlığın kollarında veda etmiş yaşam denilen kuyu dibine…

1970’li yıllarda toplum, Atay’ı anlayacak ve okuyacak yeterliliğe sahip değildi. Ayrıca o dönemin aydınları ve eleştirmenleri de usta yazarı anlayacak yeterliliğe sahip değillerdi. Dönemin mühim isimlerinden Fethi Naci, Oğuz Atay’ı romancı olarak görmediğini ifade etmişti. Öyle ki Atay, öldükten sonra anlaşılan bir yazar olmuş; aydınlık yüzlerini karanlığa gömen sevgili halkı, onu 1990’lı yıllarda keşfetmiştir.

(Eserleri) 1977 – ∞

Yayımlanmış eserleri kronolojik olarak şu şekildedir:

Tutunamayanlar (1971-1972)

Tehlikeli Oyunlar (1973)

Bir Bilim Adamının Romanı (1975)

Korkuyu Beklerken (1975)

Oyunlarla Yaşayanlar (1985)

Günlük (1987)

Eylembilim (1998)

Atay’ın tamamlayamadan öldüğü ‘Türkiye’nin Ruhu’ adlı bir eseri daha vardır, basılmamıştır.

Saygı ve özlemle anıyoruz…

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version