Aşksız geçen ömrü hesaba alma; abıhayattır aşk, canla gönülle kabullen onu.
“Seni seviyorum, çünkü sana ihtiyacım var”
“Sana ihtiyacım var, çünkü seni seviyorum”
Siz, hangi cümleyle başladınız hikayenize?
Aşk doğduğu için mi ihtiyaç duydu birbirine insanlar, bilhassa iytiyaç duyduğu için mi doğurdu aşkı insanlar?
Aşk, insanlığın yeryüzünde can bulmasıyla doğdu. İnsanlar çoğaldıkça aşk büyüdü, büyüdükçe değişti ve günümüze kadar kendini narin gönüllerin içerisinde muhafaza etti.
Aşkın var olduğu bir dünyanın, oluk oluk kana bulanması, yağmur yerine gözyaşıyla yeşermesi ne tuhaf değil mi? Bu insanlar; hayatları boyunca sanki hiçbir varlığı sevmemiş, sanki hiçbir zaman kalpleri aşkın aleviyle yanmamış gibilerdir… Oysaki aşk, her gönlün kapısına uğrar ama her gönül aşkı misafir etme cüretini kendinde bulmaz ve gönlünün tersiyle kovar kapısından.
Çünkü aşk, “bir sırdır” her insan bu sırrın yüküyle yaşayamaz. Yüksüz insanlar, o sırra erenleri hiçbir zaman aralarında görmek istemezler. Onların, yani hastalıklı ve eksik ruhların nezdinde aşk denen çılgınlık; tamamen bir palavra, delilik ve ölümcül bir hastalıktır. Asıl delilik; aşkı bir mevsime sığdırmak, zülüfleri amber kokan bir dilberin gözlerine hapsetmek, onu yanmamış bir kalbin içinde aramaktır…
“Aşk, ne yaz ne kış… Aşk, mevsimsiz sevip zamansız ve mekânsız gitmektir. Aşk sendeki seni ararken, sensizlikte kaybolmaktır…”
Yüreğini ilmek ilmek işleyen bir sızıyla Şeyh Hamid-i Veli, sükutu konuşturan nefesi, kelimelere can veren dili ile yerin ve semanın delilerine haykırdı:
“Aşktı beni benden eden, aşktı beni ben eden. Yandım. Yakıldım. Çamurdum can oldum. Hamurdum nan oldum. Yürek alevsiz yanar, ocak ateşsiz. İnsan, ateşi; aşk insanı yakar. Nanı ateş pişirir insanı aşk.
Yandım. Yakıldım. Aktım. Duruldum. Ateştim kor oldum. Var idim yok oldum. Aşk isterse zindan ışık, aşk isterse sır ayan. Ne ben varım ne sen. Ben sadece yokluğum. Sadece yokluk.! Yandım. Yakıldım. Öldüm. Oldum. Zerreydim hiç oldum. Aşktım sır oldum. Hak ile olmaktan hiç vazgeçmedim. Vazgeçecek değilim. Sen de vazgeç sırrı ayan etmekten. Sonra ‘ Kimsin? ‘ diye. Ben sadece sırrım, sadece sır.!
Aşkın sırrı söyledi sözü ve sustu.”
Böylesine sonsuz bir kudrete erişen gönüller için dünya; ne boş bir mabed, ne müşa’şa bir dergahtır…
Aşkı doğuran ve doğurduğu için ihtiyaç duyan gönüllerin yolları birdir.
Bu yolun sonunda dizlerinin üzerine çöküp;
“Ben bir aşığım, her aşk bir bedel ister. En hafif bedel ise baş vermektir. Ben, aşkın kıyametinde özümü köz etmekle kefaretimi ödedim.” diyen yoldaşlara denk gelesiniz.
Bu yazıyı, aşkı doğuran ve büyüten bir dosta ithaf ediyorum.