Ayna – Ⅱ

  …Karşısında kanlar içinde yatan bir ceset. Anlamaya çalışıyordu. Şaka olduğunu zannetti ilk önce. Dönüp Sinem’e baktı ve o da ona gözyaşlarıyla bakıyordu. Her şey olduğundan daha da gerçekti. Yiğit yerde yatanın Sinem’in arkadaşı Leyla olduğunu fark etti. Dizlerinin üstüne çöktü, ellerini başına koydu ve dehşet verici bir şekilde yerde yatan cesede bakıyordu. Sinem de onun yanına doğru güçsüzlükten yığılarak ağlamaya devam ediyordu. Yiğit dönüp ‘’Sen ne yaptın! Sinem! Sen bitirdin bizi! Bittik biz, hayatımız karardı!’’ diye çaresizliğin boyutunu ortaya koyuyordu. Olayı anlamak ve sindirmek için birkaç dakika olduğu yerden kımıldamadan sessizce düşündü Yiğit. Anlatmasını istedi neden böyle olduğunu. Sinem göz yaşlarını silerek ‘’Kıskançlıktan oldu. Gece saat 02:00 gibi Leyla beni aradı. Biraz içmiş ve telefonda yanına gelmem için yalvardı. Benimle konuşması gereken önemli şeyler olduğunu söyledi. Ben de taksiye binip geldim. Saat çok geç olduğu için seni rahatsız etmek istemedim. Üç gibi eve geldim. Kapıyı açtı elinde bir kadeh şarap ile gülerek karşıladı beni. İçeri davet etti üstümü çıkartıp salona geçtim. Önce birkaç saat bir şey yoktu, normal sohbet ettik. Zorla birkaç kadeh de bana içirdi ama o çok sarhoş olmuştu. Sabah altı gibi uyumak istediğimi söyledim. ‘Seninle konuşmak istediğim bir konu var.’ dedi. ‘Uyanınca konuşuruz.’ dedim, o da ‘Olmaz şimdi.’ dedi. Orta sehpanın üzerinde ben gelmeden hazırladığı bir şeyler vardı. Meze ve meyve tarzı. Konuşmaya başladı ve seni sevdiğini söyledi! “Ben Yiğit’ten çok hoşlanıyorum, biliyorum o da benden hoşlanıyor, aramızdaki tek engel sensin.” dedi. Duyduklarıma inanamıyordum. Alkollü diye dikkate almamaya çalıştım, fakat iğrenç şeyler söylüyordu. Ben de kendimi tutamayıp bağırmaya başladım. Seni arayacağını ve şimdi sevdiğini söyleyeceğini söyledi. Telefonu elinden aldım ve aramasına izin vermedim. Bana tokat attı. Kavga etmeye başladık. Yere yatırdı, boğazımı sıkmaya başladı. Arbede esnasında yere düşen tabak, çatal ve bıçak vardı. Yemin ederim ne yaptığımı bile bilmiyorum. Kendime geldiğimde…’’ (ağlamaktan konuşamaz) Yiğit sarılır. ‘’Tamam, tamam bana bak!’’ ellerinin arasına Sinem’in yüzünü alır ve gözlerinin içine bakar. ‘’Bunu birlikte çözeceğiz tamam mı? Sakın kimseye bir şey söyleme sakın!’’ Yiğit’in hiç de yolunda gitmeyen hayatında tek yolunda giden şey Sinem’di. Sekiz yılı aşkın beraberlikleri vardı. Hayatında her zorluk da hep yanında olup, destek vermişti. Şimdi onu elleriyle polise teslim etmek veremeyeceği bir karardı. Elleriyle her şeyini teslim etmek gibi bir şey.

Yiğit ayağı kalktı ve yüzünde donuk bir ifade ile sesli düşünmeye başladı. ‘’Sizin kavganızı gören ya da duyan oldu mu?’’ diye sordu. “Bilmiyorum. Dışarıdan gören olsaydı çoktan eve polisler gelmişti. Alt veya üst kattaki komşular duymuş olabilir.’’ Biraz düşündükten sonra Yiğit: ‘’Senin üstünde neden kan yok?’’ diye sordu. Sinem: ‘’Olaydan sonra temizledim her şeyi, üstümü değiştirdim’’ dedi. Yiğit anlamıştı o zaman Sinem’in de teslim olmak istemediğini. Hemen aklındaki planın ilk kısmını hayata geçirdi Yiğit ve dışarı çıktı. Apartmana dışarıdan baktı, etrafı iyice süzdü. Alt kattaki daire boştu. Evin camında kiralık yazıyordu. İçi biraz daha rahat etmişti, fakat üst kat için aynı şey geçerli değildi. Etrafı tekrardan kontrol edip hemen eve geri çıktı. ‘’Üst katta kim yaşıyor biliyor musun? Ya da hiç gördün mü, Leyla bir şey anlattı mı hatırla’’ dedi. Sinem: “Bilmiyorum sanırım yaşlı bir kadın yaşıyordu. Bir ara sohbet esnasında anlatmıştı Leyla, bir şeyler getiriyormuş kadın ara sıra yemek falan’’ dedi. Yiğit hemen ev içerisinde cesedin kokmaması için poşetleyip, buzdolabını boşaltıp içine koydu. Apartman eski bir apartmandı. Kamera yoktu, fakat yine de kayıp olduğu anlaşılınca elbet evine gelip bakacaklardı Leyla’nın. Bu yüzden ortada hiçbir delil bırakmamaları lazımdı. Çevre kameralara yakalanmış olabilirlerdi. Şimdilik bu planlara ara verdi Yiğit daha büyük önceliği vardı. Kafasında hayatının kadınını kurtarmak vardı. Evi temizledikten sonra Sinem’i alıp üst kata çıktılar. Öğrenmek istedikleri şey yaşlı kadının bir şeyler duyup duymadığıydı. Nasıl olur da insan bir anda bu denli değişebilirdi?

Yiğit düşünüyordu. Kadınla konuştuktan sonra bir şeyler duyduysa ne yapacaktı? Peki ya duymadıysa? Polisler sorgulamaya geldikleri zaman mutlaka komşulara da birkaç soru soracaktı. Bir yandan vakit azalıyor, birkaç saat sonra ailesi Leyla’yı arayıp ulaşamadığında merak edeceklerdi. Ondan birkaç saat sonra da polise gideceklerdi. Anlayacağınız vakit git gide daralıyordu. Yaşlı kadının kapısına geldiler ve kapıyı çaldılar. Açan olmadı. Bir daha çaldılar ve kapı açıldı. Gerçekten de yaşlı bir kadın açtı kapıyı. Gülümseyerek ikisi de Yiğit başladı konuşmaya ‘’Merhaba efendim. Sabah sabah rahatsız ediyoruz kusura bakmayın biz alt komşunuz Leyla’nın arkadaşlarıyız. Kendisine ulaşamıyoruz Leyla sizden bahsederdi, bizde merak edince evde yoktu size sormak istedik. Rica etsem vaktiniz varsa sizinle iki dakika konuşabilir miyiz?’’ dedi. Yaşlı kadın üzüntü ve telaşla ‘’Tabi evladım buyurun gelin, ah kızım benim ah yavrum’’ demeye başladı. İçeri girip salona geçtiler. Yiğit soğuk kanlılıkla durumu yani kendi yazdığı senaryoyu anlatmaya başladı. Uzatmaması gerekiyordu ve yaşlı kadına ismini sordu. ‘’Teyzeciğim kusura bakmayın biz unuttuk isminiz neydi acaba?’’ , ‘’Melahat yavrum benim ismim’’ , ‘’Heh tamam hatırladım Melahat teyze lavabo nerede acaba sıkıntı olmazsa kullanabilir miyim?’’ dedi Yiğit. Melahat teyze eliyle gösterdi ve ‘’Soldan ikinci kapı evladım’’ dedi. Yiğit lavaboya gider gibi yaptı, fakat gitmedi. Evden çıkmadan Sinem ile birlikte yaptığı planın bir parçasıydı. Sinem suskunluğunu bozup Yiğit’in sormasını istediği soruyu sordu. ‘’Melahat teyze siz hiçbir şey duydunuz mu? Yani Leyla eve geldi mi hiç, gördünüz mü?’’ O sırada Yiğit kapısı açık yatak odasına girip yatağın üstünde duran yastığı aldı ve sessizce kadının arkasında duvarın köşesine saklandı. Melahat teyzenin kaderi vereceğini cevaba bağlıydı…

Previous articleSevginin Gücü
Next articleÇocuklarda Sınırların Manipüle Edilmesi
Merhabalar,         Ben Mertcan Sezer. Muğla/Dalaman doğumluyum. Yeditepe Üniversitesi'nde aldığım eğitimler sonucunda Uluslararası Yaşam Koçu / NLP Master oldum ve  güncel olarak belirttiğim alanlarda bireysel koçluk, eğitmenlik yapmaktayım. Akademik hayatıma İstanbul Üniversitesi - Sosyoloji bölümünde devam etmekteyim.       Hayatım şu an gözlemlediğim herkes kadar ''Yaşamak istenilmeyecek'' bir haldeydi. İntihar etmek isteyen ve eyleme geçmiş birinden şimdi bir gün dahi kayıp etmek istemeyen her anı dolu dolu yaşan biri olmanın sırlarını paylaşıyorum. Ne kadar çok insan hayattan zevk alırsa o kadar mutluluk ve enerji doluyorum. Bu hayat bize verilen bir armağan, hemde tek sefer verilen. Bunun değerini bilmesi için herkese değmeye, onların kalplerine dokunmaya çalışıyorum. Çünkü;      Yaşamak çok nadir rastlanan bir şeydir. Çoğu insan sadece var olur.                         Oscar Wİlde

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version