Bazen

Bazen Anlatılır Her Şey

Bazen anlatılır her şey,
bazen de kelimeler bile susar,
anlamsızca boşlukta yankılanır.
Sözcükler,
kendi kıyısında durur,
bir hıçkırık gibi,
belirsiz bir şekilde baş ucunda
dönüp durur.
O doğru kelimeyi bulamazsın,
yüreğin bir hançer gibi saplanır
derinlere,
ama anlatacak birini bulamazsın.
Sesin,
gölgesini takip eder,
çığlıkların, kaybolur karanlıkta.


Bazen yanlışlar yaparız,
öyle büyük, öyle ağırdır ki,
yanlışlar yalnızlaştırır insanı.
Kimisini öldürür,
kimisini de dumana sarar,
sıkıştırıp ciğerine.
Bazen ölmeden ölürüz,
toprağa düşmemiş yıllarımız,
beklemeye devam eder.
Ve beklenen gün geldiğinde,
ölen ruhu fark etmeyenler,
gözlerini doldurur
ölü bedenin etrafında.
Ama bir gün,
o da geçer,
ve kimse fark etmez.


Bazen de,
her şey beklenir,
olmak için,
olabilmek için,
ve en sonunda yorulursun.
Bir kaldırım taşına düşer bedenin,
ama ruhun?
Sahi, ruh mu yorulur?
Hangi ağır yük
bu kadar bastırır?
Bekleyenin gelmemesi mi?
Umduklarının hiç olmaması mı?
Yalnızlık mı?
Sevilmemek mi?
Yarım kalmak mı?
Ya da belki
gülmekten yorulursun,
güldürüp de gülememekten,
verdiğin değeri görmemekten.
Bütün bu yorgunluk içinde
bir umut,
bambaşka bir kapı ararsın.
Bir çiçek,
bir şiir,
belki bir kedi,
tutunacak bir dal…
O dala sarılırsın,
kaymasın diye,
kaybolmasın diye.


Ben de sarıldım şiire,
yazıya sarıldım,
duygularımda buldum kendimi.
Ve bırakmadım,
usanmadım,
yazdım işte.
Her kelime,
gözlerimdeki sessizliği konuştu.
Ve her hece,
bütün ruhumu anlattı.

tutsak kalmış ruhlara

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version