Bir Adam ve Herhangi Bir Kadın

“Susma… ben çok yorgunum.”

Belki iki dakikadır belki iki gündür beklediği kahverengi, ahşap kapının önünde elinin zile kaçıncı uzanışıydı bilmiyordu. Belki ilk, belki de son.. Derin bir nefes almak için zorladı kendini fakat tam göğsünün ortasında asılı kalmış, bir türlü veremediği o nefes izin vermedi soluklanmasına. Belki de soluklanmayı unutmuştu. Otuz dört yıldır arka cebinde biriktirdiği öfkesini unuttuğu gibi unutmuştu üstelik. Hiç görmediği annesini, on beş yaşında kapıyı çarpıp çıktığında geride kalan felçli babasını, yirmi yaşında onu sekiz bıçak darbesiyle kan gölünün içinde bırakmış kocasını da arka cebindekilerle birlikte unuttu. Bu ahşap kapının önüne hayatının acı kronolojisini çizmeye gelmemişti. Belki de bu ahşap kapının önüne hayatının acı kronolojisini silmeye gelmişti. Aldattığı adamları, söylediği yalanları, kanamasına artık aldırmadığı kesiklerini, hayatın ondan esirgediklerini bir çırpıda silmeye gelmişti.

Kapının önündeki karanlığı delercesine çığırtkan gün ışığına karşı koymaya çalışarak gözlerini araladı. Dünyanın bütün şefkatleri karşısında duruyordu. “Hırpalana hırpalana çürüdüğüm bu cehennemden kurtarabilir misin beni? Hz. İsa’nın dokunuşuyla iyileştirebilir misin bıçakla deşilmiş yaralarımı? Annesinin çürümeye terk ettiği otuz dört yaşındaki bir çocuğu, onu hiç sevmemiş herkesin yerine de sevebilir misin?” demek üzere dudaklarını aralamıştı ki doğduğu günden beri kirpiklerinde biriktirdiği tüm gözyaşları onu sarıp sarmalayan adamın boynuna dökülüverdi. Yalnızca “Susma… ben çok yorgunum.” diyebildi.

Görseller Bogdan Zwig’a aittir

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version