Ben bu filmi bir kaç kez görmüştüm, ama bir türlü izlemeye vakit ayıramadım. Daha doğrusu böyle bir fırsatı kaçırmak istemedim. En azından günlük izlenilebilir bir film Bizim Hikâye. Bu filmden ders alacak, ve çok güzel bir aileye tanıklık edeceksiniz.
Çok iyi bir aile babasıydı İsmail, eşi Nimet hamileydi. Nereden bilecekti kapı çalındığında kötü bir haber alacağını, ama işte o kapı çaldı. Karşısında askerleri görünce tedirgin oldu. Eşini sordular, eşi bahçede belirdi. Ne olduğunu bilmeden kelepçeyi taktılar. Orada benim dikkatimi çeken en önemli husus eşinin gitmesine engel olan kadına jandarmaların: “Bir sus be kadın!” demesiydi beni çok üzen… Eşi İsmail, 12 Eylül 1980 döneminde ceza evine girer. Nimet hanım üç çocuğunu büyütür ve okutur.
Ha bu arada cezası neydi sorar gibisiniz? Cezası bir kadını öldürmek değildi. Hırsızlık da değildi. İnanamayacaksınız belki ama cezası yazdığı bir kitaptı sadece…
Avukat olan büyük oğlu Ahmet, babasının davasıyla ilgilendi. Haksız yere onca sene yattığını ve suçsuz yere yattığını söyleyerek İdae-i itibar davasını açarak günlüğü aldı.
Ne güzel diyor İsmail efendi oğluna : “İlk düşüşte vazgeçersen hiç bir zaman yapamazsın. Ne kadar düşersen düş kalkmayı bileceksin. Asla pes etmeyeceksin….. Herhalde bir babanın evladına en iyi ayağa kaldırmayı söyleten bir cümle. Pes etme.
Mücadele etmek, pes etmemek en iyi babanın, en güzel evladı olmak ve kalabilmek, en güzel şekilde babayı temsil etmek bu olsa gerek… Her baba oğlunu böyle olmasını, böyle yetişmesini ve gurur duymasını ister, kim istemez ki!
Aslında eskiden her şey güzeldi de bir o rütbeli olanlar yok mu ne üstünlük taslıyorlardı… Hepiniz adi suçlularsınız diyor komutan, ama orda hiç bir suça karışmayan bir adam vardı.
Soruyor İsmail Akıncı’ya komutan: “İsmin ne ve suçun ne?” Cevap veriyor: “İsmim İsmail Akıncı suçum yazar olmak.” Aslında her şey bu kelimede açık ve net. Yazar olmak suçtu o zamanlar… Bu sahne beni benden aldı.
Filmde en önemli husus bence; bir kadının her şeye rağmen dik dürüşü, her şeye göğüs geren, çocukları için ayakta kalan ve savaşan bir kadının duruşu sergilenmektedir. Bir kadın her şeye rağmen savaş ediyorsa, edebiliyorsa en büyük yardımcısı çocuklarıdır.
Ne güzel diyor Musa amca, İsmail’in risalesi bu… Ahmet, annen bunu sana verdiğine göre “Ya gönlün aşka düştü, ya da yolun aşka döndü.”
Aslında filmde anlatılan çok güzel şeyler var. Tesettür ile açık olmanın öneminin olmadığı, sadece insanlığın önemli olması gerektiğini vurgulamaktadır. En dikkat çekilecek bir bölüm daha da kuşkusuz ki gerçek aşklar olması filmde. Bu da filmi daha ilgi çekici yapmış…
Bu sözlerle bitirmek isterim:
İsmail Akıncı’dan,
Canım çocuklarım, size annenizle tanışma hikâyemizi anlatamadım, doğrudur. Çünkü sizi doyuncaya kadar göremedim. İlk gülüşleriniz kaldı aklımda…
Etkisinde kaldığım bir film oldu. Sizlerin de izlemenizi, o güzel hikâyeye eşlik etmenizi çok isterim.