İnsanoğlu sürekli olarak bir anlam arayışı içerisindedir. Bu eğiliminden hiçbir zaman vazgeçemez. Çünkü bizler bu hayatta var oldukça neden olduğunu anlamayacağımız birçok olayı yaşamaya devam edeceğiz. Küçücük bir toprak parçası için birbirini katledenler, zenginliğe ulaşmaya çalışırken fakir ruhlarını gösterip doyumsuzluklarını arttıranlar, namuslarını korumak uğruna en büyük namussuzluklara imza atanlar ve daha niceleri ne yazık ki bizler var oldukça peşimizi bırakmayacak olaylardan bazılarıdır sadece. Tek bir soru bile bu anlam arayışını başlatmaya yeterlidir. Bitmek bilmeyen bu hırsın, neden olduğu.
Hangi yüzyılda olursak olalım ne bu insanın içindeki savaş ne de gerçekteki savaşlar bitmeyecektir. Bugün hala birçok eserlere ve filmlere konu olan savaşlar, yaklaşık bundan 2500 yıl önce ‘Herodot Tarihi’ adlı eserde de yer almaktadır. Antik Yunan tarihçisi olan Herodot, bu eserinde Pers İmparatorluğu ile Antik Yunan kent devletleri arasında yapılan savaşları anlatmaktadır. Bu eserin içerisinde bulunan ‘Skythia ve Burada Yaşayan Uluslar’ adlı metin bugüne dair birçok olaya ışık tutan bilgileri barındırır. Bu metin Persler ile Skythler arasındaki savaşı anlatır. Persler’in büyük hükümdarı olan Dareios’a karşı tek başına mücadele veremeyeceğini anlayan Skythler komşularından yardım istemiştir. Günümüzde olduğu gibi hiçbir şeye yetmeyen insan kendisine de yetemediğinden her alanda yardıma muhtaç kalmıştır.
Hayatı boyunca her zaman elindekinin bir fazlasını isteyen insanoğlu sömürüldüğünü fark etmeksizin bu doyumsuzluğunu devam ettirmiştir. Bu bir tek maddi anlamda değildir ama elbet bütün doyumsuzlukların arkasında maddi hırs vardır. Bir devlet veya bir topluluğun ilerleyememesinin bir nedeni de budur. Zaten birçok savaşın nedeni bu maddi hırs değil midir?
Skythia’nın Attika bölgesinde yaşayan geçimlerini savaşlar sayesinde sağlayan Tauri halkında bununla ilgili bir çelişki vardır. Her savaşçı bir düşmanın kafasını kesip eve götürür ve kulübelerinin üstüne takar. Bunları birer nöbetçi olarak görür ve bütün eve göz kulak olduğuna inanırlar. O halde bir düşmanımızın bize iyiliğinin dokunması için içimizdeki hırsı doyurması ve bu hayattan ayrılması mı gerekir? Günümüzün geleneklerini yansıtan cenaze törenlerinde ise bunun tam tersi bir ifade yer almaktadır. ‘Nasıl bilirdik?’ sorusuna ‘İyi bilirdik’ dedikten sonra ölen kişinin arkasından atıp tutmak bunu özetler. Bu daha fena bir durumdur. Çünkü düşmanını öldürmek en azından içindeki hislerin açıklığını yani onu sevmediğini gösterir. Fakat saatlerce hatta belki aylarca arkasından konuşacağın o kişi için iyi bilirdik demek hangi ahlaka sığar bilinmez.
Bütün bu olanların dışında bir de kendini savunamayan ve başka yerlere göçler yapan azınlıklar vardır. Bu azınlıklar her ne kadar hoşgörü ile karşılanmayı hak etseler de toplum mutlaka bir kargaşa yaratır ve beraberinde kaosu getirir. Bu metinde Neuriler’in yaşadığı işte böyle bir şeydir. Kargaşayı görmeyiz fakat yaşadıkları yerin yılan dolması ile Budinler’in yanına sığınmaları savunmasızlıklarını gösterir. ” Her Neuri yılda bir kez ve birkaç gün için kurt biçimine girer, sonra eski haline dönermiş. Aslında bu lafları şüpheyle karşılarım ama ısırmazlarmış, bunu söyler, yemin bile ederler.” (s.338) Metinde yer alan bu alıntı bana şunu anlatıyor: Din ve birçok duygu sömürülmeye müsait olduğu için kimsenin birbirine olan inancı kalmamıştır. Aslında bize çok büyük bir şeymiş gibi gösterilen sorunlar belki de kurt görünümündedirler ve zararsızdırlar.
Bir de bu metinde yer alan bir başka toplum Melankhlenoslar. Yani karalar giyinen bir toplum. Toplum neye göre bu hale bürünür? Onu şekillendiren, bu hale sokan güç kimin elindedir? Elbette ki bizler. Evet insanlar. Bir toplumu baştan yaratabilecek güçte olan insancıklar. Her daim mutlu olamayız ama her daim melankolik olmakta iyi değildir. İkisini dengede tutabildiğimiz sürece yaşadığımız toplum daha yaşanılır bir hale gelecektir. Unutmamak gerekir Hayyam’ın şu sözlerini: ”Ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.” Kendi değerimizi anladığımız an Melankhlenoslar gibi bir toplum haline gelmemiz imkansızlaşacaktır.
İşte bu metin günümüze birçok konuda ışık tuttuğu gibi olanları geniş bir çerçevede bizlere sunuyor. Tek dileğimiz çerçevenin sadece bilgi anlamında genişlemesi.