Bin kez
I.
Kendime bahaneler sunuyorum
Kalanlarımla yüzleşmemek için
Kaçmak için benden
Kaçırılmayacak olanı almak için
-Kaçanı bulmak için- senden
Bin kez yüzleşmeli aynada
Gök perdeyi aralayan yafta
Elime sunulan binlerce yalanla
İşte kapıma asılan yine o hain iftira
Bundandır bin kez yüzleşmeli insan
Bin kez düşmeli, bin kez izlemeli
Dinlemeli ve kaçmalı yırtık dağdan
Ay ışığı ile sağıma soluma
Düştüm düşeli kahrın bağrına
Soluklanamıyorum gecenin altında
Gitmeli mi, gitmeli bu yılışık ağrı
Ve kulaklarımdaki sinsi, çıplak çağrı
Bin kez vurmalı, vurmalı tufanımı yuvasından
Kaç kez
II.
Haftanın kaçıncı günü
Evine dönen o yorgun, hoyraz
Akıllanmaz gönlüm
Kaçıncı kez öldüm
Kaç kez gömüldüm
Bu ayık tarlaların başında
Derenin öbür yanından el sallayan
Kızıl elma, kızıla çalan gök
Semasında kanat çırp
Yüksel, yüksel ve düş
Düş ve yüksel…
Bu kaç kez yaşandı hatırlamıyorum
Affına sığınıyorum zerresi gafletimin
Kaçtım bu kıştan ve saklandım
Olası bir hatadan, sonra sızlandım
Şarkısı kulağımda, duraksadım
Söylesin bu tohum açan ahım
Kaçıncı kezdir kapınızda
Söz dinlemez oldu
Söz dinlenmez oldu
Bana bakan karanlığından
Doğuşu olan güneşe
Bu kaçıncı kezdir uğrayamadım kapına…
Yüzleştim
III.
Oysa bu biçare gafil göremedi
Kalbine saplanan hissizliğin sivri ucunu
Sapından yakaladı onu iyice inceledi
Biliyordu aynı yer aynı elin teri
İncelen ve kırılan tahta kurusu
Kurtlanan yara kanını emen binlercesi
Çaresiz yüzleşti, ay’ın, güneşin ve günün
Göze yansıyan, gözüyle kesişen yanını
Hakikat bu kadar mı kör ederdi insanı
Bu kadarı ile mi yıkıldı onca düş
Onca içe çekilen kahırlı ahlar!
Ve tozlu bir rüzgara kapılan yapraklar
Anlaşılmaz kıldı sonbaharın getirdiğini
Bilmiyorlar, bilemezler kaç bin kez yüzleştim!
Kaç bin kez yüzleşti gönlüm
Kaç bin kez yüzleşti yüzüm
Tahirin yakındığı yanıyla
Zehra’nın yakalanan sırrıyla
Geceye doğan o ısırgan ıslık
Sabahları bin kez yüzleşti duvarların bana anlattığıyla…
Ve soldu çiçek, soldu bağ bahçe
Binini bin kez yağdırsa da yağmur
Küstü çiçek, küstü bağ bahçe…
Müthiş bir şiir olmuş…