Gitmeye meyillidir insan. Kalıp mücadele etmektense, gitmek, kaçmak hep daha kolay olmuştur. Bir sıkıntıyı, kusuru, yanlışı düzeltmek yerine ya ona ayak uydurmuş, ya sadece susmuş, ya da terk etmişizdir orayı, belki de o insanı.
Kalmak zordur, emek ister, fedakarlık, çaba, özveri ister. Konuşmak, anlatmak; dinlemek ve anlamak ister. Oysa çantanı alıp, giyip kapı önündeki ayakkabılarını, arkana bile bakmadan gitmek işine gelir insanın.
“Buradayım.” demekten daha kolaydır, “Hoşçakal, gidiyorum.” demek. Kucaklaşmaktansa, el sallamayı yeğler insan. Uzaktan izleyerek çekeceği hasreti, yanında kalarak yaşayacağı sıkıntıya değişiverir.
Kolay gider insan, çabuk vazgeçer. Mühim olansa, bizi biz yapan vazgeçişlerdir. Bizi bizden alan, koparan, mücadeleden vazgeçmeler değil. Çekip gitmeler, elvedalar değil.
Şunu bileceğiz önce, kalkmak kadar düşmek de vardır hayatta. Gülmek kadar ağlamak da…
Düşeceğiz; ağlayacağız. Gün gelecek, kalkacağız ve güleceğiz. Fakat gitmeden, vazgeçmeden, bırakmadan, beraber.
Çünkü kalbin ilacı, dilindedir insanın. Bakışı teselli, sözü şifâ, varlığı huzurdur yoldaşın.
Kalmalar lazım bize şimdi, yan yana atılan kahkahalar, beraber akıtılan gözyaşları, el ele meydan okumak lazım hayata, gitmeler değil.
Kucaklaşmalar lazım bize şimdi, vedalar, hoşçakallar değil.