Örseli havalara yazdan kalma günler uğrayınca bir güne dört mevsim sığdırmayı öğrendi bahçeler.
Çayırların türküsüne dayanamayan tarla kuşları ritim tutmayı keşfetti kanatlarıyla.
Sokak kedicikleri uykusunu almaya başladı caddeler boşaldıkça.
Ağaçlar kimselere görünmeden dünyayı gezdiler kökleriyle.
Gökyüzü ayağına dolanan olmadan badanasını yaptı tek gecede.
Aylar önce alınan kitap küflenmekten kurtulup bir çift gözle buluştu haftanın son gününde…
Meğer insandan, insanlıktan başka nice özgür kalmayı bekleyen tutsaklar da varmış dünyada.
Bir çatı altında sıkışıp kaldığımız şu günlerde ne çok esirden haberdar olmakta bunca zaman geç kalmışız.
Hayatı bulduğu şekilde bırakanlardan, önüne çıktığı gibi yaşayanlardan olmak mıydı onca vakit tutsak edilmiş raftaki solan kitapların, sesinin nakaratını unutan kuşların, uykusuz kediciklerin, köklerine sıkışıp kalan ağaçların sorumlusu ?
Bulmak istediğimizi fark edememek bizi dört duvara hapsederken kaybettiklerimiz hangi enkazlara sebebiyet verir düşündük mü bir kez ?
Oysaki bizler bir mayıs akşamı tutsağında, dört duvar arasında kalan milyonlardan birileri olmanın mahkûmluğunu yaşıyoruz gecenin bir saatinde. Olur da sabaha özgür çıkarsak dilerim güneşin sıcağından şikayet etmeyip ona sarılmak için kuş olup kanatlanma hayalleri kurabilenlerden oluruz. Zira dört duvarlar çoktan çürümeye başladı…