Yeryüzünün en masum canlıları; çocuklar! Ama bir çocuk düşünün ki kendi dünyasında yapayalnız, sıcak bir yuvası, onu tüm kalbiyle seven ve şefkat gösteren bir ailesi yok… Evet, çocuk esirgeme kurumunda yaşayan yüzlerce kimsesiz çocuktan bahsediyoruz. Parlak, umut dolu yarınları olan, kendi iç dünyalarında fırtınalar kopan ama bunu dillendirebilecekleri kimsesi olmayan hatta istediklerini içinden geçirmeye bile cesaret edemeyen…
Anne ve baba figürünün çocuğun gelişim sürecinde büyük rol oynadığı bilinen bir gerçekliktir. Her iki ebeveynin de çocuğun hem sosyal hem duygusal hem de psikolojik gelişimine katkısı çok büyüktür. Günümüzde aile kurumunun geçirdiği dönüşüm ve yeni aile formlarının ortaya çıkışı, toplumsal değişimin bir sonucudur. Bu dönemde görülen önemli sosyal olguların başında tek ebeveynli ailelerin sayısındaki artış gelmektedir. Tek ebeveynli aile, bir ebeveyn ile yaşayan çocuk ya da çocuklardan oluşan aile olarak tanımlanmaktadır. Tek ebeveynli aile formunun ortaya çıkma nedenlerine bakıldığında ebeveynlerden birinin ölümü, uzun süreli ya da sürekli yokluğu veya boşanma ve tercih durumu gibi faktörler olduğu görülmektedir.
İnsanoğlunun en temel ihtiyaçlarından biri sevgidir. Bebeklikten itibaren başlayan gelişim sürecinde sevginin yeri çok büyüktür. Sevgi ihtiyacını anne ve babasından karşılayan bebek, çocuk, yetişkin her zaman bu duygusal bağa ihtiyaç duyar. Fakat ebeveyn yoksunluğunda sekteye uğrayan bu sevgi ihtiyacının karşılanması için çocuklar farklı yollara başvurabilirler. Özellikle babalarına çok düşkün olan kız çocukları bu sevgi ihtiyacını ileride kendilerine biraz ilgi gösteren ilk karşılaştıkları kişiyle yahut kendilerinden yaşça oldukça büyük biriyle tamamlamaya çalışabilir; ya da tam aksi yönde, başka bir insanı sevmekte ve bağlanmakta güçlük çekebilirler. Görüldüğü üzere, babasız büyüyen kız çocuklarının ilişkileri ve duyguları bu yoksunluk sebebiyle değişkenlik gösterebilmektedir.
Öfke ve Saldırganlık
Ebeveynini kaybeden çocuklar yalnız kalmanın da verdiği kaygı ile ne yapacağını bilememe ve yoksunluk hissettikleri için ebeveynlerine karşı, hayata karşı ve kendilerine karşı öfke besleyebilir, çevrelerindeki herkesi suçlayabilir ve saldırgan tavırlar sergileyebilir. Özellikle kayıp henüz çok yeni ise ya da çocuk yas sürecinde ise, bu tarz davranışsal ve duygusal tepkiler çok sık gözlemlenir. Saldırganlığın yanı sıra içe kapanıklık, ağlama ve çocuksu birtakım eylemler de görülebilir.
Küreselleşme mefhumu beraberinde ‘özgürleşme ve bireyselliği’ getirdiğinden aile tablosunu çözülmeye uğratmış, son iki asır boyunca aile mefhumu ve toplum ahlakı ciddi yaralar almıştır. ‘Bireyselcilik akımı’ ile boşanmalar endişe verici bir hızla artmıştır. Bununla birlikte giderek ahlaki değerleri çöken toplum, sadece kendini düşünen egosuyla beraber yaşama, birlikte hareket etme düsturunu da unutmuştur. Toplum ahlakının çökmesi ile aile mefhumunun gerekliliği sorgulanır olmuştur. Bunun nihayetinde toplumda ‘kimsesiz çocuk’ ibaresi ‘korunmaya muhtaç çocuk’ şeklinde kayda geçmiştir. Gün geçtikçe de ailesi olan ancak ‘korunmaya muhtaç çocuk’ sıfatı taşıyan çocuklar artmaya devam etmektedir.
Kimsesizlik nasıl ortadan kalkacak?
Devlet kurumları ve sivil toplum kuruluşları, çözümler aramaya ve üretmeye devam etmektedir. Ancak korunmaya muhtaç çocuk sayısı da aynı oranda artmaya devam etmektedir. Mesela, aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının verilerine göre 2010 yılında 35.298 olan korunmaya muhtaç çocuk sayısı 2014 yılında 80.375 olmuştur. Sayının bu kadar ciddi oranda artmasının sebebini herkes ilk önce kendisinde aramalıdır. Problemin çözümü çocuğu sahiplenmesi, onu koruması ve kollaması gereken toplum ahlakının düzelmesi ve aile yapısının sağlamlaştırılmasıyla mümkündür. Kimsesizliği belirleyen sebepler, sosyal tabanlı problemlerdir. Kimsesizliğin kriterlerinin değişmesi de, sosyal tabanlı bu problemlerin artması veya azalmasıyla ortadan kalkacaktır. Sosyal tabanlı bu problemler toplumun bütün fertleri tarafından problem kabul edilmeli ve çözümüne yönelik adımlar hiç vakit kaybedilmeden atılmalıdır. Bir ülkenin geleceği, maddi ve manevi değerlerinin farkında olan ve o değerlerle yetişen çocuklarla imar olacaktır.
Unutmayın! Çocuklar da sizin hissettiğiniz duyguları yaşar ama sizin gibi ifade edemez, onlara ne yaşadıklarını fark etmeleri ve yaşadıklarını isimlendirmeleri konusunda yardımcı olmak, onların bu duygularla baş etmelerini ve başkalarının duygularını anlamalarını, böylece birlikte yaşamalarını kolaylaştıracak. Gelecek nesiller için yapabileceğimiz en büyük iyiliklerden biri, birbirini anlayan, birbirinin ne yaşadığını önemseyen bireyler yetiştirmektir.