Kişilik

kişilik

Sahilde dolaşırdı belki de deniz olsaydı. Deniz yoktu, sahil yoktu, liman yoktu ki çekip gitsin ya da beklesin. O dağların, taşların arasında kalmış, engellerin içinde debelenip duruyordu çaresizce. Kafası karışık, saçı dağınık, üstü pejmürde, biraz dalgın, biraz yorgun ve uykusuz, gözlerinin altı torbalanmış ve morarmış. Ne yaşlı ne de genç görünümlü, düzensiz dünyasının içinde nefes almak için uğraş veren dik duruşlu, içi kırık dökük bir kişilik

Bir gece ümit dolu hayallere daldı yine mutluydu.

O kadar mutluydu ki gözüne uyku girmedi sevinçten, oysa ortada hayalden başka bir şey de yoktu. Yine üzülecekti sabah uyandığında, kaldığı yerden devam edecekti yaşamına. Dağ ve taş arasında ne yapabilirdi ki kişilik? Engel üstüne engel aşmak için mi yaşayacaktı yoksa  dağın, taşın altında mı kalacaktı? İki yol vardı onun için, belki gökyüzü kadar özgür belki de deniz gibi gizemli ve heybetli olacaktı. Ama o üçüncü yolu seçti ve boyun eğdi, hayatına kendisi yön vermiyordu artık. Mutsuz ve güvensizdi, yorgunluğuna yenik düştü. Gönlünün sesine kulağı sağır, hayallerinin diline ahraz olmuştu. Berduş misali salınıp duruyordu ortada, bir kayaya çarpıp bir taşa çarpıyordu belki de artık nefes almamak istiyordu.

Her gece bir önceki gecenin aynısı ve her gündüz bir önceki gündüzün aynısıydı onun için ta ki bakmasını bilene kadar. Bu sabah farklı uyandı, ya da uyandığında farklı baktı etrafa, gözünü açar açmaz gece uyuduğu damdan gökyüzünün denize benzer berraklığını, dalgasını, rengini, hayallerini gördü.

Şaşkındı ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

Aynı dünyasında sanki farklı yaşadığını fark etmiş gibiydi. Yani bakış açısını değiştirmiş, olaylara at gözlüğü ile değil geniş çerçeveden bakıyordu. Belki de her şey yeni başlıyordu onun için. Yapılması gereken o kadar çok şey vardı ki heyecandan nerden nasıl başlayacağını bilemiyordu. Artık farkındaydı olduğu hayatın içinde mutlu olabilmenin mümkün olduğunu.

Şimdi hayat yeni başlıyordu onun için.

Kendine bir dünya kurdu, kendi iç alemine döndü. Beyaz papatyanın yanında sarı papatyayı da gördü, gelinciği kopardığı zaman, yapraklarının döküldüğünü farketti. Yeşil yapraklı ağacın ötesinde kırmızı yapraklı ağacın olduğunu da farketti. Gündüz güneşin enerjisinden sonra gecenin bir yorgan gibi örttüğü karanlıkta parlayan yıldızın o muhteşem manzarasını gördü.

Sevgi ile bakmanın sevgisini buldu.

Sevginin her şeyi iyileştirdiğini anladı. Mutsuzluk yaratarak kendini çıkmaza sürüklemenin boş bir kuruntu olduğunu anladı. Yoldaki taşı kenara çekmenin sevabıyla sevinci doldu taştı. Farkındalık gerekti hayatına o farkındalığı yakalayarak hayatı yaşamayı öğrendi. Belki biraz görmek, biraz ümit, biraz da sevgi ile yoğrulmuş olmanın empatisini yaparak kişiliğini buldu.

Şimdi vakit yaşamanın zamanıydı. Acısıyla tatlısıyla ama huzuru elden bırakmayarak yaşamalıydı.

 

 

 

 

 

 

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version