Uzak diyarların birinde küpe dağlarının arkasında bir köy varmış. Bu köyde yaşayan insanlar çiçekçilikleri ile tanınırlarmış. Köyün tam ortasından uzunca bir toprak yol geçermiş. Yolun sağ tarafında lale bahçeleri yolun sol tarafında ise gül bahçeleri varmış. Lale bahçelerini eken köylüler kendilerine Lalezar lakabını; gül bahçelerini eken köylüler de kendilerine Gülizar lakabını takmışlar. Bu unvanlarla yüzyıllarca yaşamışlar fakat dost olarak değil rakip ve düşman olarak yaşamışlar. Birbirlerinden alışveriş etmezler, kız alıp vermezler hatta selam bile verip almazlarmış. İki tarafta o kadar kibirliymiş ki Allah’ın verdiği çiçekleri sanki kendileri yaratmışçasına sahiplenip kendi ektikleri çiçeklerin kokuları ve güzel görüntüsüyle övünürlermiş.
Lalezarlardaki kadınların yıllardır devam eden bir kuralı varmış; Kulaklarına altın küpe takmak. Eğer Gülizarların gümüş küpelerini takan olursa atalarından kalma töreler devreye girer cezası verilirmiş. Gülizarlardaki kadınların da kuralı da kulaklarına gümüş küpe takmakmış. Eğer altın küpe takan kadın olursa gözünün yaşına bakmadan törelerle karar verilip cezası verilirmiş. Aslında kadınlar hür olarak istedikleri küpeleri takamadan yaşar giderlermiş.
Lalezarların beyinin bir kızı varmış. İsmi Şehrazat, köşkün tek kızı. Şehrazat’ın ay teni, ince beli, uzun boyu, beline kadar uzun siyah kıvır kıvır saçları ve bal rengi gözleri varmış. Bal rengi gözleri ile altın küpeleri adeta aynı renkte gibiymiş. Güzelliği, narinliği dillere destanmış. Dışı gibi içi de güzel olan Şehrazad çok naif bir gençkızmış.
Gelelim Gülizarlara. Gülizarların beyinin de bir oğlu varmış. İsmi Nevzar köşkün, tek oğlu. Boylu poslu, siyah dalgalalı saçları omuzlarında kara kaşlı karı gözlü yağız bir delikanlıymış Nevzar. Delikanlılığı, yakışıklılığı, cesareti dillere destanmış.
Şehrazat ve Nevzar birbirlerine sevdalı iki gençmiş. İlk görüşte birbirlerine vurulmuşlar ve kalpleri birbirleri için atmaya başlamış. Ormanda söğüt ağacının dibinde buluşup akıp giden nehri seyrederlermiş. Beraber kavuşma hayali ile yaşarlarmış. Şehrazat aynı masallardaki gibi Nevzar’a hikayeler okur tatlı sesiyle onu büyülermiş. Sevdalı olduklarını kimse bilmez sır gibi saklarlarmış. Zira törelere göre kadının cezası ölüm erkeğin ise sürgünmüş.
Günlerden bir gün Nevzar Şerazat’a gül şeklinde gümüş küpeler ve bir kırmızı gül hediye etmiş. Şehrazad hemen küpeleri takmış ve gülü koklamış hayatında ilk defa gül kokluyormuş. Gül kokusuna mest olmuş bal gözleriyle Nevzar’a uzun uzun bakmış sanki son bakışı gibi.
Gümüş küpeler kulağında alelacele köşke dönmüş. Dönmüş ama dönene kar herkes ona bakıyormuş. Şehrazad anlam verememiş eve gelmiş babası kapıda hiddetli bir şekilde bekliyormuş. Zira büyük beye kızı gelmeden haber çoktan gelmiş. “Beyin kızı gümüş küpe takmış. Demek ki Gülizarlardan biri ile görüşüyor. Tüü utanmaz arlanmaz beyin kızıda bunu yaparsa ahali napsın kızını” diye dedikodular başlamış. Töreler belli Beyin kızı da olsa katline ferman verilmiş. Nevzar’a haber uçmuş. Durmadan koşmuş toprak yolu aşmış gelmiş bir de ne görsün Şehrazat boylu boyunca yerde yatıyor babası tarafından öldürülmüş. Evet büyük bey artık namusunu temizlemiş törelere sadık kalmıştır!
Nevzar’ın dünyası başına yıkılmış dili lal olmuş çökmüş kalmış yere öylece Şehrazat’a bakıyormuş. Şehrazat’ın elinde ona verdiği kırmızı gül duruyormuş. Sonra birden yağmur bastırmış. Şehrazat’ın ölümüne gökler de ağlamaya başlamış fakat lale bahçelerinin olduğu yerde dolu vurmuş ve bütün laleler telef olmuş, yok olmuş gitmiş.
Nevzar törelere göre sürgün edilmiş çöllere. Yarini kaybeden biri için yaşamak zulüm gibiymiş adeta. Dönmüş dolaşmış Şehrazat’ın kabrine gelmiş ve oracıkta ölmüş. Aslında kırmızı gül tutku derler ama bu iki gencin ayrılık sebebi olmuş. Evet seven sevdiğine gül vermişti ama ayrılık kaderde yazılı olunca hasretin önüne geçilememişti.
Bir şeyleri maddiyata ve şekilciliğe vuran insanlar Şehrazat ve Nevzar gibi sonları olmasa da kalben ve ruhen ölülerdir aslında. Bitmek bilmeyen istekler, doyumsuz arzular, gösteriş, riya, samimiyetsizlik, hırs, kıskançlık, rekabet… Bunlar ne sevgi getirir ne saygı ne de huzur. Elalem ne der düşüncesi ile yaşayan insanlarda kendilerini sonsuza kadar zindana kapatanlardan. Kitabın arasında saklanan kuru gül kimilerine keder verir kimilerine ise sevinç. Fakat şöyle bir gerçek var ki güllerin yeri kitap sayfaları değil topraktır. Toprağa o kadar güzel tohumlar saçmalıyız ki gelecek neslimiz çağımızın yaşadıklarını yaşamasın. Sözün özü yaşatmak için yaşayalım ki ne güller kurusun ne laleler telef olsun…