Divan Edebiyatı Ve Hiciv
Hicvin kökü Arapçada “yermek” anlamına gelmektedir. Bu türü yazanlara da “heccav” denir. Hiciv bir olayı bir nesneyi yahut bir kişiyi yermek için yapılan sanat türüne denir. Hiciv’e İslam dünyasında pek sıcak bakılmaz. Sebebi de tahmin edildiği üzere hoşgörüden uzak ve İslam’ın kusurunu kapat ki hakta senin kusurunu kapatsın anlayışına ters düşmesidir. Ancak İran edebiyatında sıra dışı bir sebepten dolayı kullanılmıştır. O da şudur, halk savaşmadan önce savaşacağı kabileyi kötüleyici ve yerici bir şekilde tanımlamasıdır. Türk toplumunda hiciv örnekleri 14. yüzyılda görülmüştür. Fakat bunlarda özgünlükten uzak İran edebiyatını taklit niteliğindedir. Ancak ilerleyen zamanlarda özgün eserler ortaya çıkmıştır. Hicivleriyle tanınan şairlerimiz; Şeyhi, Nefi, Zati, Namık Kemal, Ziya Paşa’dır. Hicvin ne olduğunun anlaşılması için bir emsali,
Bize kâfir demiş müfti efendi
Dutalım ben ana diyem Müselman
Varıldıkta yarın divan-ı Hakk’a
İkimiz de çıkarız anda yalan.
Yukarıda verilen Nefî’nin bir beyitidir. İncelemek gerekirse müftiye sinirlenmiş ve sert bir şekilde eleştirmiştir. Ancak örnekten de anlayacağımız üzere dini imgeler hicivde de yer alır. Nefi’nin hicivleri çoktur. “Siham-ı Kaza” eseri bu konuda en çok bilinendir.
Hiciv konusunu bazı kesimler hoş görmesede Hiciv eleştirmek hatta bazen halkı bilinçlendirmek için yapılmaktaydı. Hatta Fatih Sultan Mehmet, Vakıf Üniversitesi’nden Türkan Alvan 27 Nisan 2016 da yaptığı bir konuşma da hiciv için “Hiciv halka hizmet için yapılır, kral çıplak diyebilmektir.” şeklinde tanımlamıştır. Bu türün iyi yanlarından biridir. Alvan’ın tanımından yola çıkacağımız üzere “sanat toplum içindir” anlayışı bu türe daha uygundur. Hicvin mizah yönünden bahsetmemek olamaz. Mizahında toplumda niçin kullanıldı bilinmektedir, eğlenirken düşünmek ve hakikati görebilmek. Hiciv ve Latife‘nin kullanıldığı zaman bunları amaç edindiği yadsınamaz bir gerçektir.
Gönle Düşmek İçin Latife
Latife insanların gönlünü sevindirmek, gönle girmek için yapılan güzel iltifatlardır. Arapçada latif kökünden gelir, latif de iyi hoş olan anlamında kullanılır. Günümüzde hala böyle kullananlara da rastlamak mümkündür. Türün içeriğin de ise mizah vardır. Bizde ise ilk örnekleri, İslam Ansiklopedisinden aldığım bilgiye göre; “Türk edebiyatında ilk yazılı örneklerine Dîvânü lugāti’t-Türk, Kutadgu Bilig ve Dede Korkut hikâyeleri gibi İslâmî edebiyatın ilk dönem eserlerinde rastlanan latifenin Osmanlı devri edebiyatı içinde edebî bir terim halini alarak kullanılması”
Latifelerin toplandığı eserlere de letaifname denir. En bilineni de tahminimce, Ahmet Mithat Efendi’nin Leatifi –i Rivayyat adlı eseridir. Ancak yukarıdaki alıntıdan anlaşacağı üzere Dede Korkut hikâyelerinde de vardır. Günümüzdeki karşılığına ise fıkra türü diye cevap vermek yanlış olmaz, kanımca. Latife söylenilen dönem dil yapısını ve mizah anlayışını bize rahatlıkla aktarır dolayısıyla bu metinlerden araştırma yaparak birçok unutulmuş kelimeyi gün yüzüne çıkartırız. Dilimize yapılan bu katkı belki daha güzel latife eserleri ortaya koymamızı sağlayabilir. Latifenin İslam dünyasında ve Türk dünyasında yeri büyüktür. Çünkü İslam’ın amacı güzel sözle birlikte gönle girmektir. Bu tür bize daha yakın ve doğrudur. Ancak hicvinde halka katkısı büyüktür. Dil uzmanları özellikle bu unutulmaya yüz tutmuş metinleri bir cevher niteliğinde saymalı ve tarihin tozlu raflarından çıkarmalıdır.