Magdeburg’da Yazılan Şiirin Yeniden Dirilişi

Mehmet Ali Paşa (1827 – 1878)

Büyülü dizelerin mucidi, ardında Türk edebiyatına büyük bir miras bırakan: Ludwig Karl Friedrich Detroit, (Diğer adıyla Mehmet Ali Paşa) 19 Kasım 1827 yılında Almanya’nın Magdeburg şehrinde dünyaya gelir. Ailesi Huguenot, yani Fransa’daki katliamlardan kaçan Protestan bir ailedir. Küçük yaşta annesini kaybeden Karl, fakir bir müzisyen olan babası tarafından yetimhaneye verilir. Karl, 12 yaşına geldiğinde bir gece yarısı yetimhaneden kaçarak büyük bir liman kenti olan Hamburg’a gider ve bir gemide miço olarak işe başlar. Karl Detroit, işe alışmaya başladığı gemiyle bütün Akdeniz’i dolaşarak, İstanbul’a gider…

Marmara denizinden boğaza giren gemi demirlediğinde Boğaz’ın soğuk suyunu aldırmadan atlar ve Kızkulesi’ne doğru yüzmeye başlar. Onu kurtaran kule bekçisine bir daha gemiye dönmek istemediğini dile getirir. Kızkulesi’ne sığınan çocuğu Sadrazam Âli Paşa’nın huzuruna götürürler. Sadrazamın “Almanya’dan neden kaçtın” sorusuna; “Orada dayak vardı, ondan bıktım ve kaçtım” diye cevap verir Karl. “Peki ya neden Akdeniz’in onca yeri değil de İstanbul’da atladın denize evladım?” diye sorar sadrazam. Karl Detroit, Kızkulesi’ni gösterir ve “Ben o kuleyi çok sevdim” diye cevap verir… İşte böyle başlar; bir şairin kalbine akseden aşk fırtınaları…

Küçük çocuğun kaybolduğundan haberdar olan Almanlar, Karl’ı ülkesine geri isterler. Bu hadise; Almanya ve Osmanlı arasında ufak bir diplomatik soruna sebep olur. Meseleyi çözmekse Sadrazam Ali Paşa’ya düşer. Sadrazamın himayesine giren Karl Detroit, evvela İslam dinini kabul edip Mehmet Ali ismini alır. 1846’da Harbiye’de öğrenim görmeye başlar ve 1853’te teğmen olarak Osmanlı ordusundaki görevinin başına geçer. Kırım Savaşı’nda Ömer Paşa’nın yaverliğini yapar ve savaş sonunda yüzbaşı olur…

Berlin Antlaşması’nın Hıristiyan cemaatlere tanıdığı haklar yüzünden yobaz çevreler, halkı Mehmet Ali Paşa’ya karşı kışkırtır. Paşa, halkı yatıştırmak için Arnavutluk’a gönderilir, fakat gericilerin “Sizi gavura sattı” kışkırtması etkili olduğu için Kosova’nın Gjakova kasabasında canice linç edilerek hayatına son verilir…

Magdeburg’da Yayımlanan Şiire 40 Yıl Sonra Verilen Cevap

Mehmet Ali Paşa’nın şehit düşmesinin ardından, Yeni Zelanda’da bir gazetede Mehmet Ali Paşa’nın hayat hikayesini ve ölümünü anlatan bir makale yayımlanır. Berlin Kongresi sırasında durumunun ve karakterlerinin orijinalliğiyle delegeler arasında ilgi çektiği yazar. Makalede Mehmet Ali Paşa’nın kendi yazdığı “Eriha’nın Gülü” adlı şiirini kongre sırasında okuduğu ve sınır görüşmelerinin gecikmesine neden olduğu da anlatılır.

Eriha’nın Gülü

Sevgilim, bir gün kırılır da kalbim
Çarpamazsa artık senin için,
Sarmaşık örülü koyu serviler
Yükselirse göğe mezarımdan.

Öylece uzanıp beklerim ben
Koymalarını seni de toprağa,
Çürümüş kemiklerime o zaman
Ta derinlerde yine can gelir.

Ve getirdikçe esintisi rüzgârın
Bir avuç toprağı bana mezarından,
Kalbimin küllerinden yukarıya
Usulca bir ağıt yükselir.

Alman heyetinden Prens Hohenlohe de anılarında Mehmet Ali Paşa’nın bir görüşme sırasında aile hayatıyla ilgili anekdotlar anlattığını, şiirlerini okuduğunu yazar; “Eriha’nın Gülü” adlı şiirinin de oldukça başarılı olduğunu belirtir.

Şiirin adı Almanca kaynakta “The Rose von Jerichow”, İngilizce kaynakta “The Rose of Jericho” olarak geçiyor. Türkçede bu bitkiye Eriha’nın veya Erika’nın gülü denildiği gibi Fatma Ana veya Meryem Ana eli de denmektedir. Bu çöl bitkisi susuz kaldığı zaman yapraklarını kapatıp yuvarlak, kuru bir ot görüntüsü alır. Aradan yıllar geçse de suyu bulduğunda yaprakları yeşerir ve hayata döner. Bu özelliğinden dolayı dolayı İsa Peygamber’in dirilişine atfen “yeniden diriliş” bitkisi de denir…

Aradan kırk yıl geçer… Rastlantı kelimesinin açıklamaktan aciz kalacağı bir durum gerçekleşir. Mehmet Ali Paşa’nın şiiri yeniden can bulur; kızının torunu “Nazım Hikmet” tarafından… Mısraların arasında dolaşırken tam da büyük dedenin kalemini eline almış gibi dökülür tüm sözcükler:

Hâlâ Servilerde Ağlıyorlar Mı?

Bir inilti duydum serviliklerde,
Dedim ki: “Burada da ağlayan var mı?
Yoksa tek başına bu kuytu yerde
Eski bir sevgiyi anan rüzgâr mı?”

Hayata inerken siyah örtüler,
Umardım ki artık ölenler güler,
Yoksa hayatında sevmiş ölüler
Hâlâ servilerde ağlıyorlar mı?

Mehmet Ali Paşa’nın kırk yıl önce yazdığı “Eriha’nın Gülü” yeni bir sayfada can bulur ve Nazım Hikmet gibi mühim bir şahsiyetin henüz 16 yaşında iken eline kalem almasına vesile olur…

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version