Mevlit, bir dini imge olmaktan zamanla sıyrılıp, bir kültür olma yolunda ilerlemiştir. Mehmet Akif’in “Said Paşa İmamı” şiiri de aslında bir mevlidi konu edinir. Hatta şiirin ilerleyen kısımlarında “Sulatan- ı Rusül, Şah-ı Mümecced’sin, efendim “ gibi Hz. Muhammed’i öven cümleler de yer almaktadır. Olay olarak ise şu kurgulanmıştır, bir mevlit okutulması için bir imam çağrılır. Fakat imam çok geç teşrif eder. Sebebini sorduklarında ise cevabı herkesi duygulandırır. Yolda bir anneyle karşılaştığını ve onun çaresizce gelip kızına mevlit okumasını istediğini söyler. Orda bulunanlarda gözyaşlarını tutamaz, üzülür. Buradan da anlayacağımız üzere mevlit öyle bir gelenektir ki, o an kime yakınsan ve kimin daha çok ihtiyacı varsa onun için okunur. Nedeni ise gayet açıktır. Çünkü mevlit Hz. Muhammed’in doğumunu anlatır.
Bunu insanların uyarmak amacıyla okuyan bir kişi peygamber şuuruna yaklaşır. Bu şuurda olan birine de bu tavır yakışır. Bu şiir aynı zamanda mevlidi okuyan ya da okutturan kişilerin sahip olması gereken özellikleri vermeyi amaçlamıştır. Tabi bunlar herkes de farklı yankı ya da anlam bulabilir.
Buradan elde ettiğim bir bilgi de şu yönde, genel de yeni çocuk olduğunda okunan mevlit burada bir ölüm için okunuyor. Günümüzde her ikisi için de okunuyor olsa bile doğum için okunduğu daha çok bilinen bir bilgi. Çünkü peygamberimizin doğumu için yazılan bir şeydir. Ama bu şiirde konu olan hocanın Hasan Rıza Efendi olduğu bilindiği için onun şu özelliği çevresinde de yazılmış olabilir; onun içinden geldiği ve kendi arzu ettiği zaman okuması gibi. Dahası Mehmet Akif’in birçok mevlidi konu edinen şiirlerinin olmasıdır.
Mehmet Akif, peygambere verdiği değerden kaynaklı olarak bunu nesilden nesille aktarmak istemiştir. Bu isteğini de gerçekleştirmiş olacak ki ölümünün ardından 86 yıl geçmesine rağmen bu değeri okuduklarımızdan anlayabiliyoruz. Konumuz ise yukarıda bahsettiğimiz şiir olduğu için, biraz daha detaylandırabiliriz. O zamanki mevlit geleneğinde ilk başta mevlit okunuyormuş ve nasıl bir coşkuyla okunduğu ise şu mısralarla hissediliyor:
“Gencin kalbi durur; ürperir insanlar, cinler; açılan pencereler, göz kulak olmuş dinler.”
O dönem ve Mehmet Akif’in kişiliğine kadar çıkarımlar yapılabilir. Şairlerin kimlikleri aslında eserleridir. Bu kurguladığı olay ve kendi takındığı tavır, yani hocanın geç kalmasını olgunlukla karşılaması, hep Mehmet Akif yansımalarıdır. Eserlerinde onu hala tanıyabilme şansımız olduğu için özellikle bu eseri okumalı ve okutturmalıyız. Bu şiir aynı zamanda bir köprü vazifesi de görebilir. Çünkü günümüzde unutulmaya yüz tutmuş değerlerimiz, bir başka değerlerimiz olan şairlerle unutulmaz olur. Dolayısıyla hala neden unutulmadıkları da cevap bulmuş olur…
Bu yazının, seve seve okuyanı artsın.
Konuyu ve kaleme alışını çok sevdim ki. 🌺