“Kafesin biri bir kuş aramaya çıkmış.” der Franz Kafka. Kafesin, yani aslında varlığın anlamını mümkün kılan şey içinde bir kuş olmasıdır. Dolayısıyla kafes, varlığının anlamının peşinden koşmaktadır. Evrende kapladığımız alanın ya da başka bir ifade ile işgal ettiğimiz yerin hakkını verebilmek bu anlam ile mümkün olmaktadır.
Heidegger’in dünyanın ruhunu kaybettiğini ısrarla dile getirişine inat, dünyada sahici varlıkların da var olduğunun kanıtıdır Murat Dölek’in atölyesi ve Tahta Yürek.
Evet, bir şey vardır, Tahta Yürek bize bir şeyi gösterir; fakat bu haliyle gösterilmemiş olanı akla getirir. Bu durum görünüyor olmanın bilmecesidir; ‘kendi’nin anlamıdır.
Bu düşünceler içerisinde sevgili Ferit Karaduman ile kalktık modern dünyanın bekleme odasına gittik. Başka bir ifade ile atölyenin yolunu tuttuk; “Bir ağaç nasıl ayaklanır?” öğrenelim diye.
1. Murat Dölek’in ve beraberinde Tahta Yürek’in öyküsünü dinleyelim önce?
İki tane kalp yapmıştım ahşaptan, birini bir arkadaşıma vermiştim, diğeri de kitaplığımda duruyordu. Birkaç ay kitaplığımda tahta bir kalp olarak bekledi. 2016 yılının mart ayında saat 22.00 civarında o kalbe elimi attığımda Tahta Yürek’i almış oldum. Tezgaha gittim ve gece 00.10 gibi ilk Tahta Yürek ortaya çıktı. Planlı bir durum söz konusu olmadığı gibi birdenbire ortaya çıktığını söylemek de doğru olmaz. Birikenlerin dışa vurumu ya da yalnızca sağ kolunun olması, kalbinin olması ve kafasının kitap şeklinde olması nedeniyle bilinçdışının sonradan anlam kazanması da diyebiliriz. Şekli itibariyle ilginç tepkiler aldığım da oldu. Mesela; “Neden sağ kolu var, sağcı mısınız?” gibi. Oysa dünyada emeği temsil eden sağ koldur, bu nedenle sağ kolun olması tercih edilmiştir. Bununla beraber kafanın kitap şeklinde olması, kitaba saygı denilebilir; fakat dikkat edilmesi gereken nokta açık bir kitap değil. Dolayısıyla içinde ne yazdığını bilemiyorsun; tıpkı insan gibi. Tahta Yürek, bir yandan çok kapalı bir kutu, bir yandan da çok evrensel; çünkü yurtdışından da oldukça olumlu tepkiler alıyorum.
2. İsim konusunda da biraz konuşmak istiyorum açıkçası. Başka bir şey de denilebilirdi çünkü. Kitap kafa gibi ya da şu an aklımıza gelmeyen bambaşka bir şekilde de isimlendirilebilirdi. Tahta Yürek olmasının, yürek kelimesinin ön plana çıkarılmasının, isim noktasındaki bu tercihinizin hakkında bir şeyler söylemek ister misiniz?
Aslında kendiliğinden gelişti. Fakat ne olursa olsun biz Ortadoğu’nun insanlarıyız. Birçok olaya duygusal bakarız, kalpten yürekten bakarız. Tahta kalp de denilebilirdi fakat yürek kelimesi daha sıcak, daha iyi ifade ediyor. Ayrıca ağaç, doğayla insanın arasındaki en önemli bağlardan biri. Topraktan geliyor ve insan eşya olarak kullanarak hayatının birçok evresine dahil ediyor ahşabı. Sanıyorum bu bağı doğru bir şekilde ifade eden kelime de yürek oluyor.
3. Modern dünyanın Pinokyo’su diyebilir miyiz?
Modern dünyanın Pinokyo’su derken oradaki çizgi çok önemli. Çünkü asla Pinokyo ile yarışmak gibi bir durum söz konusu olamaz. Fakat kalpsiz çağın kalbi şeklinde yorumlarsak evet, olabilir. Pinokyo’da yalan kısmı var ya bizde o şey yok gibi. Gibi diyorum çünkü tartışmaya açık aslında; çünkü o kafadaki kitabın içerisinde ne var bilmiyoruz. İnsanlar ne ararsa Tahta Yürek’te onu bulacağı için spesifik bir karaktere büründüremiyoruz. Fakat evrensel bir dili olduğuna inanıyorum, tıpkı yoruma dayalı her eser gibi.
4. Birçok Tahta Yürek var aslında sizin eseriniz. Peki hangisi gerçekten sizin Tahta Yürek’iniz? Yani en çok size ait hissettiğiniz hangisi ve sebebi tabii?
Yaptığım ilk Tahta Yürek kesinlikle.
5. Tahta Yürek bir insan olsaydı nasıl bir karakteri olurdu?
Çocukların çok sevdiği, çocukların keyifle tanıştığı, danıştığı, koşarak yanına geldikleri bir karakter olurdu. Çünkü çıplak, açık… Çocuklar da daha çok şeffaf insanları severler, kokusu az olan, kirlenmemiş, açık ve net, içten pazarlıksız insanları… Dolayısıyla, çocukların koşulsuz şartsız yanına geldikleri bir karakter olurdu. Kendi sosyal hayatında da çok iyi, naif bir karakter olacağını hissettiren bir duruşu var.
6. Tahta Yürek ile ilgili düzenlenmiş herhangi bir etkinlik veya bir yarışma var mıydı? Edebi, sanatsal vb.
Samsun İl Kültür Müdürlüğü tarafından bir öykü yarışması yapıldı, fakat duyurular vs. biraz kısıtlı kalmıştı. Ankara, İstanbul ve İzmir başta olmak üzere Türkiye’de birçok kitapevinde Tahta Yürekler mevcut.
7. Samsun’u sanat noktasında nasıl değerlendiriyorsunuz? Hem tiyatro bağlamında soruyorum bu soruyu hem de şehrin genel olarak sanat algısı bağlamında?
Samsun, estetik noktasında biraz problemli bir şehir. Sanat bağlamında da aslına bakarsanız eksilerde değerlendiriyorum şehrimizi. Sanat olmasa farkına varacak insanlar çok çok az Samsun’da. Mesela bir tiyatro oyunu olmasa bu durumun farkına varacak ya da bu durumdan rahatsız olacak kişileri düşündüğümüzde Samsun’u etkileyecek bir oran çıkmaz neden sanatsal bir etkinlik yok diye. Samsun çok kozmopolit bir şehir, bu kadar farklılığın ortasında bir sanat birikimi olması gerekiyor normalde. Fakat Samsun’da böyle bir gıdaya, sanat gıdasına, ihtiyaç duyulmuyor ne yazık ki; kötü yemekler var mesela, kötü lahmacun var, kötü sunumlar var, kötü balık pişiriliyor, kötü tatlı yapılıyor. Yalnızca yapmış olmak kısmıyla ilgileniliyor.
8. Tahta Yürek’in Samsun dışında farklı şehirlerdeki macerasından da söz edebilir misiniz biraz?
Geçen yıl Çankaya Belediyesi’nin Sinetopya grubu ile birlikte yapmış olduğu çocuk filmleri etkinliğine atölye çalışması olarak katıldım. Nasrettin Hoca Ortaokulu’nda çocukların karşısına geçip çocuklarla birlikte Tahta Yürek yaptım. Trabzon Şalpazarı ilçesindeki yatılı bölge okulunda çocuklarla birlikte TRT’deki belgeselimi izledik. İzmir’de fuar sürecine dahil oldum yine Tahta Yürek ile birlikte.
9. Tahta Yürek dışında başka bir üretiminiz var mı?
Son dönemde ‘Okur Yazar Bavulu’ yapıyorum, ‘Gezen Kitaplık’ımız var. Tahta Yürek dışındaki üretimlerime bu minvalde şeyler diyebiliriz.
10. Son olarak biraz da Tahta Yürek Oyununuz hakkında konuşalım istiyorum. Biraz da ondan söz edebilir misiniz?
Yıllardır en büyük hayallerimden birisiydi; sahneye çıkacağım ve sıfırdan bir Tahta Yürek yapacağım. Yapıyormuş gibi değil, yapmış gibi değil, gerçekten orada bir Tahta Yürek yapacaktım ve ortaya çıkınca seyirciye hediye edecektim. Bunun aynısını da yaptım. Çok araştırdım sıfırdan çıkıp sahnede böyle bir şey yapan var mı diye. Yapmış gibi olan var kil kullanarak ama bu şekilde sıfırdan bir eseri tiyatro sahnesinde yapan kimse bildiğim kadarıyla yok, bu noktada da dünyada bir ilki gerçekleştirdim diyebiliriz. Sahnede gerçekten, sıfırdan bir Tahta Yürek yaptım. Samsun’da bunun karşılığı çok çok düşük oldu. Çünkü insanların istediği bir şey değildi; insanlar sahneden bir mesaj almak istiyor. Tahta Yürek tiyatro oyununda böyle bir mesaj yok. Sıfır mesaj kaygısıyla çıktığım bir ustanın kendi atölyesindeki iç dünya oyunu. Zaten bir mesaj kaygısı da Tahta Yürek’e ters bir durum olurdu; çünkü herkes ne mesaj almak isterse onu bulacak Tahta Yürek’te. Mesaj yoktu, fakat bir hikayesi elbette vardı. Buradaki temel hikaye şu aslında, çevremizde o kadar insan var ki kapalı kutu içerisinde, kendi duvarları içerisinde bir şeyler yapıyor; bu bir yazar da olabilir, ben de olabilirim. Burada da usta kendi iç dünya oyunlarıyla bir Tahta Yürek ortaya çıkarıyor; ustanın hayatı yani özetle. Dışardan görünen görüntünün içeri girip seyredilmesi.
Bu röportaj da 24Okur’dan sizlere hediye edilen bir Tahta Yürek. Murat Dölek’i dinledik; fakat şimdi, yapılan her Tahta Yürek’in aslında tamamlanmamış bir bütün oluşu, yani sahibini bulduktan sonra dinleyici olması gibi, Murat Dölek bizi dinleyecek, bizim Tahta Yürek’imizi…
*Fotoğraflar için Uygar KARATAŞ’a teşekkür ederiz.
Gizemcigim güzel bir çalışma olmuş tebrikler Tahta Yürek sanat etkinliğini de ayrıca beğendim bir kaç sanat sayfasında rastlamıştım ama ayrıntılı bilgim olmamıştı teşekkürler.
Vakit ayırıp okuduğunuz için asıl ben teşekkür ediyorum öğretmenim..
Adeta yüreğimize dokundunuz. Okudukça bu tatlı ve keyifli röportajın içinde sizlerle hissettim kendimi. Bunun için teşekkür ediyorum. Çok çok güzeldi. Emeğinize, yüreğinize sağlık olsun. ??
Çok teşekkür ediyoruz..