Avlanmak, hem ava çıkmak hem de ava çıkanın yemi olmak manasında kullanılan bir tabirdir. Evet, kurtlar hem sürü halinde avlanır hem de sürü halinde avlanırlar.
Nehirkent’te, diğer her kentte olduğu gibi sokaklarında kast demokrasisi vardır. Demokrasi diyorum çünkü kastın bir üst basamağındakileri bir alt basamaktakiler seçer. Tabii bu çoğu zaman gönül hoşluğuyla olmaz. En alttaki bir üstü, o kendi üstünü, o da üstünü derken nihayet bir lider grubu vardır. Bunların çalışmaları genelde hayrâni yönde olmayıp şerrâni yönde olur. Yani onlar için Sokak Bozguncu Komitesi de diyebiliriz. Dolayısıyla bu SBK’lilere bulaşmak istemezsiniz.
Biz o zamanlar kastın alt kısımlarında bulunuyorduk. Dolayısıyla yukarıdakiler ne dese ne yapsa kabul zorunluluğumuz vardı. En azından konumumuz itibariyle. Ama daha önce belirttiğim gibi bir haksızlık olduğunda buna dayanamayan bir liderimiz vardı; Usta Kurt. Tabii ki bir olay esnasında biz de onun arkasında dururduk yavru kurtlar olarak. Ancak sokakta bizim dışımızda da kurtlar vardı. Bunlar yırtıcı kurtlar olup kendi türüne de hiç acımadan saldırabilir, kanını emmekle kalmaz ruhundan da bir parça alırlardı. Bu yırtıcı sürü, gözüne kestirdikleri küçük sürüleri asla affetmezlerdi. Ve bir gün bizi gördüler, onlara karşı dururken, sokak demokrasisini ihlal ederken gördüler.
Bir öğlen vaktiydi. Usta Kurt’un önderliğinde yine bir keşfe çıkmıştık. İstikamet üzere giderken solumuzda, top sahasının orada bir grup çocuğun etrafını sarmış yırtıcı kurtlar gördük. Sözde onların oyununa dahil olmuşlardı. Halbuki ne yaptıklarını görebiliyorduk; ruhlarından, bedenlerinden ısırıklar alıyorlardı. Biraz ilerledikten sonra Usta Kurt, nazik ama kesin bir tavırla, “Çocukları rahat bırakır mısınız, oyunlarını bölüyorsunuz. Ayrıca oynayış tarzınız hiç adil değil!” dedi. Bu bir başkaldırıydı. Aralarından bir yırtıcı kurt, süratle yanımıza geldi ve yaptıklarının bizi ilgilendirmediğini, buradan hemen gitmezsek bizim için hiç iyi olmayacağını söyledi. Bir anda öfkelenmişti. Bu büyük bir zaaftı, zira anlaşılan öfkesini kontrol edemiyor ve bunu dışa vuruyordu. Vücudundan bir enerji, büyük bir öfke yayılıyordu. Bunu hissedebiliyorduk. Artık anlamıştık ki arkamızı dönüp gitmeye kalksak bile bize saldıracaktı. O halde ilk hamleyi biz yapıp onu afallatmalıydık. Muhtemelen hepimiz aynı şeyi düşündük ve bu usta kurda ilham ve cesaret verdi.
Usta Kurt kararı hızlıca vermeliydi. Ben de o esnada kaçış planını tasarlıyordum. Gözüme çöp konteynerini, elektrik direğini ve otobüs durağını kestirip bir kaçış yolu planladım. Ve Usta Kurt ilk hamleyi yaptı. Rakibin yüzüne okkalı bir tükürük mezesi atıp hızla koştu. Bu rakibi afallatmış ve bizden birkaç saniye sonra harekete geçmesini sağlamıştı. Ardından üçümüz de ayrı yerlere koştuk. Zira birimizi dahi yakalarsa bu çok kötü olurdu.
Sinsi Kurt sahanın aşağısından, usta kurt ve ben gerisin geri kaçtık. Ustaya durağın aşağısına inip orada bir tur atarak rakibi ekmesini telkin ettim. Üst tarafa geçtiğinde hala yakınında olursa müdahale edeceğimi söyledim. Tabii bu iletişimimiz sözlerle değil bakış ve düşünce aktarımı ile gerçekleşiyordu. Zira olay saniyeler içinde cereyan ediyordu. Ardından Usta Kurt koştu. Rakip onu hızla takip etti. Neredeyse yakalıyordu ancak ustanın tur attığı durağın arkası sabit olmayan kumlarla doluydu, yani çok kaygandı. Tahmin ettiğimiz gibi orada kayıp yanı üzerine düştü ancak hızla ayağa kalktı. Çok hızlı koşuyordu. Ustayı yakalayacağından korkmuştum. Ancak ikinci planı devreye sokarsam bir kaçış ihtimali olurdu. Usta Kurt’a işaret edip buraya gelmesini söyledim. Hemen arkasında rakip kurtla beraber bayırı çıktılar. Anlatmak istediğimi anlamasını umarak pusuya yattım. Oval olan duvarın hemen yanından dönüp çöp konteyneriyle duvar arasındaki küçük boşluktan geçmesini bekliyordum. Ve Usta Kurt o dar aradan süratle geçmeyi başardı. Ben onu gördüğüm anda duvarın köşesinden çıktım ve tam aradan geçmek üzere olan usta kurda elini uzatmış rakip kurda, çıkmış olduğum mevziden aldığım birkaç metrelik ivmenin de enerjisi ile tüm gücümle bir omuz attım. Neyse ki tam olarak isabet ettirmiştim. Yere düşmese de tökezlemiş ve sokağa dalamamıştı. Ben ve sinsi kurtta hemen Usta Kurt’un arkasından sokağa, ardından da güvenli bölgeye, avluya girebildik.
Heyecan ve umut veren bir başkaldırı ve dik duruştu bu. Ve başarmıştık. En önemlisi de buydu. Daha sonra bir tekrarı olacak olan bu savaş kayıtlarımıza Büyük İskender Harbi olarak geçecekti. Sürü halinde avlanan kurtların, adalet uğruna başkaldıran yavru kurtları avlayamamalarının hikayesi. Ve sürü halinde bir kurtuluşun mücadelesi.
Nefesimizi tutarak, büyük bir heyecanla okuduk… ?
Sağolun var olun. Devam edecek inşallah bu maceralar. Takipte kalın efenim