Pamuk Şekerler

“Ben doğalı 80, yaşamaya başlayalı 1 saat oldu.” dedi Menekşe Teyze. Geçtiğimiz birkaç saattir gökyüzü kadar derin ve mavi gözleri parıl parıl parlıyordu. Heyecandan düşüp bayılacak diye korkuyordum. Küçük çocuklar gibi bir sağa bir sola bakıyordu. Ona aldığım dondurmanın eridiğini fark etmemiş olsa gerek, Hansel ve Gretel gibi geçtiğimiz yollara pembe-beyaz izler bırakıyorduk.

Bir anda yolun ortasında duruyor, parmağını dudaklarına götürerek:

“Şşş, dinle ne kadar da güzel sesleri! “ diyordu.

Onlarca hayattan bezmiş insanın söylenişlerinden, istediği lolipop alınmayan çocukların ağlayışlarından başka bir şey duyamıyordum. Ama yine de onu anlıyormuş gibi yapıyordum.

Biraz daha zaman geçedursun, arkadaki –zaten sinirlenmeye yer arayan- insanların “çok önemli” işlerine yetişmelerine mani olarak duruyor; köşedeki pamuk şeker satıcısını işaret ederek heyecanla o büyük yumuşak şeylerin ne olduğunu soruyordu.

Bu zamana kadar pamuk şekerleri, dişlerimi çürüten, yapış yapış şeyler olarak gören ben Menekşe Teyzenin “İşte! Pembe bulutların var olduğunu biliyordum.” Diyerek heyecanlanışı karşısında kendimden utanıyordum.

Hayattaki her seçimi başkaları tarafından yapılmış “monoton, sıkıcı” diye tanımladığım bu kadın, bana her gün aceleyle geçtiğim bu sokağın aslında şöyle bir durup bakınca birçok farklı hikayeye ve hayale ev sahipliği yaptığını göstermişti. İşte o zaman kendimden utanmıştım.

Gençtim o zamanlar, hayata böylesine heyecanla bakmayı yeni öğrenmek sorun değildi benim için Asıl üzüldüğüm aslında hayal gücü hepimizi yıldızlara ulaştıracak kadar geniş olan bu kadına karşı ön yargılarımdı.

O gün Menekşe Teyze bana çok büyük bir ders vermişti. Kendisi 20 yıl sonra onu ilk defa gökyüzüyle buluşturduğum için bana minnettardı. Ön yargılarımdan dolayı kendime ne kadar kızsam da onu böylesine mutlu etmek içimde küçük kelebeklerin uçuşmasına sebep olmuştu.

İnsanlara kalıplar uyduruyoruz kafamızda. Evet, ben dersimi aldım belki ama ders kitaplarım tozlu raflara kaldırılmıştı. Herkes gibi ben de devam ettim kalıplar biçmeye. Ama ondan sonra birkaç kişi tıpkı Menekşe Teyze gibi kitaplarımı gün yüzüne çıkardı, bazıları tozlarını bile aldı.

Acaba ben kimin tozlu raflarına gün ışığını ulaştıracağım?

Ya da bu zamana kadar hiç ulaştırdım mı?

Çok merak ediyorum ama asla öğrenemeyeceğimi de biliyorum. Uzun zamandır tozlu raflara kitaplarımı kaldırmadım, toz alanlara güvenemiyor insan artık. Günler gelip geçiyor, ben de kitaplarımı tekrar tekrar okuyorum.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version