Yazıyorum.
Çünkü bazı hisler, yalnızca kaleme meyleder. Bazı sırlar ancak kaleme açılır. Ve kalem bilir halimizden çoğu zaman.
Dilden dökülemeyenler, kalemle işlenir satırlara birer birer.
Bu sessiz sırdaş, sustuklarımızı anlatıverir, bazen bir kelime, bazen de sayfalarca cümleyle.
Gönlün dilidir kalem. Bu sebepten belki de, yalnızca yüreğiyle işiten duyabilir onun kelamını. Gönül gözüyle bakan okuyabilir ancak yazdıklarını.
Gün gelir, bir sevdanın haberini getirir bize. Aşkla yanıp tutuşan yüreklerin ağzı olur, konuşur. Bazen Mecnun olur çıkar karşımıza, yâr için dağları delen Ferhat olur bazen.
Gün de gelir, bir ayrılık türküsü dilinde.
Kimi zaman iki damla gözyaşı, kimi zaman ufak bir tebessüm olup belirir yüzümüzde.
Dilsizdir kalem, fakat susmaz. Sessizdir fakat, insanı bir başına koymaz. Ne söylersen söyle, darılmaz.
O sebepten, önüne gelen alır eline kalemi, yazar da yazar, fakat boşuna. O, ancak gönülden gelen sesi işitir, gönlün gördüğünü anlatır bomboş satırlara. Yüreğe dokunmadan yazılan kelimeler, satırda kalır ancak.
Velhasıl, içini bir tek sayfalara döker garip kalem. Herkes gelir ona anlatır da, o bir tek kağıda anlatır kendini. Kolay mı hiç, bunca sırrı sırtında taşıyabilmek? Dostun neşesiyle şenlenip, derdiyle hüzünlenmek?
Kalem anlatmasa bilir mi hiç insan, insanın halinden?