Göğe bakma durağına geldik mi kaptan? İkimiz birden sevinebiliriz. Bu sebeple beni o durakta, falanca bi yerde indir!
Doyasıya göğe bakmak istiyorum. İki yakam bir araya gelmiyor bu hayatta. Kravatım boynumu sıkıyor. Tek isteğim resmiyeti bi kenara bırakıp göğe bakmak. Göğün masmaviliğine bi düzine dörtlük yazmak istiyorum.
Hepimiz güvenli hissettiğimiz ve huzur bulduğumuz bir yer arayışında oluruz. Kimimiz için bu arayış apartmanlar ve evlerken, kimimiz için de ormanlıklar ve ovalardır. Turgut Uyar için göktür. Göğün derinlerinde ona ait olan hisleridir. Hayat boyu sakin, sade bir yaşam süren fakat şiirlerinde ayakları yerden kesen cümlelere yer veren şair bir kişilik olmuştur. Daha ilkokul yıllarında bedenen değil de ruhen manzumeler yazarak şiir ruhuna ulaşmış, on parmağında on marifet gazaller mazaller döktürmüştür.
Tam adıyla Ahmet Turgut Uyar, 4 Ağustos 1927’de Ankara’da dünyaya gelir. Annesi ev hanımı, babası Osmanlı Ordusu’nda harita subayıdır. Babasının mesleği nedeniyle çocukluğu vedalarla, aitsizliklerle doludur. Yüreğini kapsayan hasret duygusu bedeniyle büyümüş, yaş almış ve kağıtlarda hep bu hasret duygusunu dindirmek istemiştir. Yıllar sonra çocukluğunu şöyle dile getirir: “Hüzünlü bir çocuktum. Nedense hep ağlamaya hazır. Ağabeyim bana sataştıkça annem:” ‘Yapma oğlum’ derdi ona, ‘O, içli bir çocuk’.”
‘Vaiz Sokağı No 70’ şiirindeki gibidir hayat. Ekmek parasıdır. Mesela ”..öyle bir tad var ki fakirliğimizde,” dediği dizede çocukluğunu yad eder. İstanbul’un en çok tanınan semtlerinden biri olan Edirnekapı’daki Hırka-i Şerif İlkokulu’nda eğitim hayatına başlamıştır. Maddi imkansızlıklardan dolayı ilkokuldan sonra lise öğrenimi için askeri okula gitmiştir. Kalemi, kağıdı, hisli yapısıyla yatılı ve disiplinli bir düzenin içinde bulmuştur kendini. Babası gibi asker olacaktır. Bursa Askeri Işıklar Lisesi’nde lise eğitimini bitirmiş buradan sonraki son durağı Askeri Memurlar Okulu’nu da bitirerek eğitim hayatını tamamlamıştır. Kuralcı, sert bir yapının içinde aldığı eğitimin onu boğazladığını daha sonraları şöyle ifade etmiştir:
“Asker okullarında hiç mutlu olmadım. Genellikle yatılı okullarda mutlu olan çocuk yoktur sanıyorum. Başkalarının, hatta somut başkalarının değil de, hiç kavrayamadığım bir otoritenin belirlediği ve çoğu zaman saçma bulduğumuz bir şeyler yaşamak…”
Ataol Behramoğlu’nun dediği gibi ” Bu adam dünyaya sığmaz ki memur kurumlarına, odalarına sığsın”. O da haliyle sığmamıştır. Okulu bitirmiş ve iş hayatına atılmıştı. Mesleği gereği Anadolu’nun bir tarafından diğer tarafına şehir şehir dolaşarak meslek hayatını sürdürmüştür. Ardahan’a bağlı Posof ilçesinde 4 yıl görev yapmış daha sonra Samsun Terme Askerlik Şubesi’ne atandı. Ardından doğduğu şehire, Ankara’ya atanarak görevine devam etmiştir. Ankara’da Kara Kuvvetleri Komutanlığı Personel Dairesi Başkanlığı’nda üsteğmen olarak görev yaparken ruhunun derinlerinden bir ses :
” Ben severim omuzlarımı bir gün sırmaları, apoletleri olmasa da. ” yankılanmış olsa gerek…
Ve askerlik mesleğinden istifa etmiş, 1958’de Türkiye Selüloz ve Kâğıt Sanayi’nin Ankara’daki şubesinde çalışmaya başlamış ve 1967’de buradan emekli olarak İstanbul’ a yerleşmiştir.
Emeklik hayatına İstanbul’da devam eden Turgut, burada Tomris Hanım ile dillere destan bir aşka yelken açmıştır. Bu aşk evliliğe kadar ilerlemiş ve Tomris Uyar’la 1969 yılında evlenmiş ve bu evlilikten bir çocuğu olmuştur. Fakat şairimizin ilk evliliği ve ilk aşkı Yezdan Şener’dir. Turgut Uyar‘ın annesinin isteğiyle henüz 18 yaşındayken Yezdan Hanım’la evlenmiştir. Bu evlilikten de 3 çocuğu olmuştur. Fakat kaderlerinde ayrı düşmek varmış, Turgut ile Yezdan boşanmıştır. Aşksızlığın ve parasızlığın ters gittiği bir yaşamda Turgut, dostları tarafından zor şartların şairi olarak anılmıştır. Oğlu Tunga’nın, babasını Edip Cansever ile mukayese ettiği bir teşhisi vardır: ”Turgut Uyar ay sonu matematiği şairidir”. Kira mı, elektrik mi, çocuklar mı, dertlerini sırala sırala bitmez. Bu dertlerin arasında naifliğini hiç bozmadan şairliğine devam etmeye çalışmıştır.
Üç kere üç dokuz eder
bilirsin.
birin karesi birdir
kare kökü de
bilirsin.
“mutlu aşk yoktur”
bilirsin.
Şairimiz, sanatla iç içe doğmuştur diyebiliriz. Doğduğu evde enstrümanlar çalınırmış. Bu müzik ezgileri ruhuna dokunmuş, günde üç veyahut beş şiir ruhundan kağıtlara dökülürmüş. Ama ne şiirler… Daha ilkokul ve lise yıllarında uzuvlarında, ruhunun her köşesinde şiir sirayet eden bu edebiyat adamı, şair olma yolunda ilerlemiştir. İlk şiirini 1947’de Yenigün dergisinde yayınlamış ve bu şiire “Yad” adını vermiştir.
Yeniliklerin, uzak kaderlerin şairidir. Hep derinleşmek ve genişlemek isteyen bir şiir dünyasına sahiptir. Gündelik konulara ve sade cümleleri olan Garip şiirlerine tepki olarak sınırları zorlayan, en akıl almaz çağrışımları dile getiren şiirler yazmıştır. Henüz damağından bürokrasinin tadı geçmemesine rağmen özgürce, duygularını ve yaşadıklarını cümlelerle renklendirerek inanılmaz bir şekilde ifade etmiştir.
” herkes ne zaman ölür; elbet gülünün solduğu akşam!
aldım anlayamadım; öldüm anlayamadım almadığım bir akşam ”
Çağlayan şiirleri ölmemiştir ki şairi de ölsün. Mükedderat… Her canlı bir gün ölecektir. Alkol bağımlılığı, siroz hastalığına yakalanmasına sebebiyet vermiştir. Doktora gitmeye, tedavi olmaya pek yanaşmamış. Belki de şiirlerinde yaşamak, vücut bulmak istemiştir. Şiir dünyasının unutulmaz şairi Turgut Uyar 22 Ağustos 1985 tarihinde hayata gözlerini yummuştur.
” mevlütler okunur, dalgalar kalır bir geminin ardından;
öldüm ben, saffet hanımefendi, salihat-ı nisvandan! ”
Şiirleri ve şiirlerinde var ettiği benzersiz temalar, getirdiği yenilikler ölümsüz.. Ruhu şad olsun.
Kaleminize yüreğinize sağlık 👏
Çok sevdiğim bir şairden
Çok güzel satırlar.
Ve eklemiş olduğunuz bilgilerle çok güzel bir yazı okudum…