Söylenmemiş Sözler Üzerine

“Sana söyleyemediğim şeyler var”

Bazı sözler vardır… İnsanın önce diline tutulur. Kelimeler saklanacak yer arar ağızda. Söz ne kadar istese de ses kapısına gelmez, bir nefes bulamaz kendine… Biçare sözler gider boğaza vururlar kendilerini. Harfler düğüm olur, gittikçe batmaya başlar insanın içine. Her soluk biraz daha dibe batırır onları. Söz her ah dediğinde, göz acıdan inler…

İnsan sessizlik kuyusuna attığı her sözün yasını sahipsiz bakışlarıyla tutarmış. Belki her çaresiz dalıp gitme de bir sözü kuyusundan çıkarmak için atılan beyhude bir adımdır. Sessizliğin sesi de bu kuyulardan çıkan seslerden ileri gelir. Hiçbir söz düştüğü kuyuda usluca oturmaz çünkü. Çıkmaya çalışır, çıkmaya çalıştıkça gönlün surlarını aşındırır, gözün ferini söndürür, dilin kemiğini sızlatır, sürünür, süründürür… O sebeptendir sessizlik çoğu sesten daha güçlü basar bam teline, azığındaki gam güfte olur gönül diline… Çünkü söylenmemiş sözler sessizlikte tekrar çıkar sahneye, bir kez daha söylenmemek üzere…

Söylenmemiş sözlerin yaşanmamış hikayeleri, hiçbir albümde yer etmeyecek gülmeleri, hiçbir mendilin silemeyeceği gözyaşları ve hiçbir zaman anlatılamayacak anıları olurmuş. Öyle ki olumsuzluk ekinin bile içinde geçmeye tenezzül etmediği bu bedbaht cümleler, hayal aleminin paralel evrenlerinde kendilerini mesut edecek dostluklar arar, kendilerini teselli etmeye çalışır, sahiplerinin itinayla hiçbir şeyi fark ettirmemek adına diline yama ettiği cümlelerden onu üzmemek için uzak dururlarmış. Sahiplerinin bu cümleleri dünya namına kendisine sorulmadan kendisine verilen ve kendisinin aslında hiç sevmediği birtakım vazifeleri yerine getirmek için kullandığını bilirlermiş. Sahiplerinin konuşurken ki sessizliğini onlardan başka duyan yokmuş. O sebeptendir ki insanlığın gam yükünü söylenmemiş sözler çeker, kelimeler kervanlarda düş kırıklıklarını taşır, yüzün solgun yerlerinde dinlenir, tebessüm kuyularında saadeti yudumlar, adına devran dedikleri bu çölde, hiçbir yere varmamak üzere, dönüp dururlarmış…

Söylenmemiş sözler insanlığın nakıs tarihi olarak hep var olmamaya, yokluğun sarp ve dik yokuşlarında konaklamaya ve insan ruhunun derinliklerinde bir yerlerde kendini aramaya devam edeceklerdir. Kendilerini hep hatırlatacak, kâh bir şiirde kâh bir şarkıda ya da hayatın içinde hiç beklenmedik bir anda kuyusundan bir ses verecek, o ses gidip kabuğu daha yeni bağlanmış bir yaraya çarpacak ve bir sızı bedenin en ücra köşelerine kadar oradan yayılacaktır.

Söylediği sözlerle kaderini yazan insan, söyleyemediği sözlerle de kederini yazarmış. Olduğu kader, olmadığı keder…

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version