Tadı Damakta

Yeteneğinin üstünü örten düşünceler, bu akşam da onu masada yalnız bırakmadı. Saatler öncesine işleyen zihin, ağzını yüzünü buruşturmuş, elini çenesine koymuş, ekşi bir yemeği yer gibiydi. Ne var ki bu ekşi surat tanıdıklığıyla en yakın akrabaydı. Kanına girdiği zaman zehrini hissetmek şöyle dursun bir parçan haline gelirdi.

Genç kadın bunlardan habersiz suyunu yudumlarken fark etti, doymuştu. Masadan birer ikişer tabakları topladı. Bulaşıkları yıkadı. Eline çayını alıp koltuğa kendini bırakmasına, rahat bir oh eşlik etti. İş yerinde yaşadığı olayları gözünün önünden alışılmışlığın verdiği çabuklukla geçirdi. Kişiler arasında yoklama yapıldı. Geçenler, kalanlar, artı-eksi alanlar… Bir kişi dışında herkes notunu aldı. Karnı leziz bir yemekle doluydu, aklı çürük düşüncelerle. Senelerce aklını açıp, çürükleri çöpe atmayı beceremedi. Akıp giden zaman, kapıyı ne zaman çalacaktı?

Geçmişin yükü aklını bastırıyor, ne yapacağına karar veremiyordu. Evin bunaltıcı havası balkon kapısına yönlendirdi onu. Kapıyı açarken bu sabah önemli bir sunumda yaptığı hatayı düşünüyordu ki ayak serçe parmağında keskin bir acı hissetti. Balkon kapısı parmağına çarpmıştı. ‘Ah’ diye bağırarak demin kalktığı koltuğa oturdu. Minik parmağına ağır gelen acıyı dişlerini sıkarak hafifletmeye çalışıyordu. Bir süre ellerini birleştirip başını yere eğmiş bekledi. Zamanla kenetlenmiş dişlerini rahat bırakmış, sıktığı elini gevşetmişti. Yüzünde acının bıraktığı çizgiler teker teker kayboluyordu. Suratı ifadesiz olmakla birlikte yüzünü kaldırıp gözünü açtığında, gözlerinde parlayan ışık, çok uzaktan gelen kıymetli bir misafire benziyordu. Onu en iyi şekilde ağırlamak, fikirlerinden faydalanmak için sıkça soru sormak, renkli nevresimlerini serip rahat bir yatakta uyutmak, uzun süre kalması için ellerine kapanıp dil dökmek istiyordu. Sunumu, iş yerindeki kişileri bir kenara bırakmış, yediği yemeğin lezzetinin yeni yeni farkına varmıştı. Kısa zamanda şunu bunu ekleyip karıştırarak ortaya şahane bir tabak çıkarmıştı. Yeteneğini kapatan kırmızı perdeyi açtı, sahnenin ortasına aldı ve alkışladı. Odada varlığını unuttuğu sehpanın rengi konusunda doğru karar verdiğini şimdi anladı. Saate bakmak için telefonunu kullanmadı. Bundan önce, duvarda duran eski saatle en son ne zaman göz göze geldiğini hatırlamıyordu. O an saatin ne kadar şanslı olduğunu düşündü. Olgunluğun, görmüşlüğün, yıpranmışlığın verdiği yılları ne kadar zarif taşıyordu. Etrafındaki her eşya, kendisiyle konuşuyordu. Güldü kendi kendine. Büyülenmişti sanki. Çöp kovasının kokuları yerini yaz sabahı rüzgarının getirdiği çiçek kokusuna bıraktı. Ev bunaltıcı değildi çünkü o rüzgarı hissediyordu. Yine güldü.

Hayatın koşuşturması içinde kaybolan genç kadını, minicik parmağın kendinden büyük işe kalkışması rüyasından uyandırdı. Acının sonunda sağlığı, kaybettiği anlarda zamanı, tadını varmadan yediği yemekte ustalığı tuttu ve bırakmadı.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version