Tramvay Durağı 1. Bölüm

Çift şeritli yolda muhtelif hızlarla gelip geçen araçlar… Yanımdaki bankta oturan sıska çocuğun kol saatinde gürültüyle akan zaman trafiği… Saniye yelkovanı solladı, akrep; sarı ışıkta hazır, yeşil ışıkta tam vaktine vasıl… Kırmızı ışığın bu taraklarda tek bezi -sözde- kazadan yaralanışlar ve ölüşler. Söyleyeyim size, hiçbiri tesadüf değil.

Derince bir nefes içiyorum egzoz dumanlı havadan. Ne kötü kokuyor! Her defasında öksürtüyor. Sağ elimin tersiyle sinek kovalarcasına sağa sola sallayarak savuşturuyorum.

“Hep durgun, hep an gibi kısa mı vermelisin nefesi, bu kadar cimri olma!” diye söyleniyorum kendime. Ne saçma bir kızgınlık bu? Hava aynı hava, duman aynı duman, nefes aynı… Verilmiş olan nimetten faydalanmayı bilmeyen benim. Kokuyorsa kokuyor, ne olmuş?! Can aşımı ayakta tutan katığım değil mi bu? İçimin her köşesine sinercesine çektim derince bir…

Öyle ya, ya bir sigara bağımlısı olsaydım ve iflas etmiş ciğerlerim soluk aldırmamacasına iki eliyle sıksaydı boğazımı! Nasıl kurtulabilirdim? İstesem de değil nefes almak, düşünemez, hissedemezdim bile! Saçmalık. Cümlede mantıken hayati olana vurgu yapmak gerekir. Belki de hazır -öksürükle de olsa- nefes alabiliyorken benim için “yaşamak” denen şey; düşünmek, hissetmek… Sol elimi sımsıkı yapıştırıyor kapatıyorum gözlerimi, yoldan geçen motosikletin patlak sesini dinliyorum sonra kalbimin atışlarını… İyi ki… İyi ki yaşıyorum.

Nereden geldim buralara? Hep şu sıska çocuğun metal saati yüzünden! Bu saatin ustasına ne demeli bilmiyorum. Tıkır tıkır, tıkır tıkır… Tam üç dakikadır; gün boyu insanın diline dolanan reklam şarkısı gibi başımın içinde çınlayıp duruyor sesi. Hayat filmimin çekimleri devam ederken bu reklam şarkısı, zaten günlerce kez duyduğum lakırdılar gibi. Belki değil; yaşadığım her saniyede, her defasında aynı zannettiğim senaryoda, önceden kestiremediğim bir finalin son sözleridir.

Bütün bu hercümerci anlatarak sizleri de yormuş olmuyorumdur umarım. Zira bu durakta bir kimse ile muhabbet etmeden vakit geçmiyor. Siz de olmasanız, şu tramvayı bekle ki gelsin! İyi ki varsınız; sesler, kokular, hava, duman, nefes, zaman trafiği, ömür, ölüm…

2 COMMENTS

  1. Tramvay Durağı serisinin bildirimlerini her seferinde yana kaydırdım, öyle bir an gelmeliydi ki içime koşup hepsini tek tek, harf harf okuma arzusu sığmamalıydı ve işte o an geldi.. Merakla beklediğim duraktayım, zaman mehfumuyla kazalıyız, ciğerimizin hemen yanındaki kalp organı kirle pasla doluyken tereddüt ediyoruz egzoz gazı solumaya ve unutuyoruz her an kendiliğinden gerçekleşen sayısız atom, hücre, bağlantı, damar ve daha nicelerinin hizmet ettiği nefes alıp verme olayına şükretmeyi..
    Ve hasretiz mezesi samimiyet olan hasbihâl sofralarına…
    Kaleminize yüreğinize sağlık..

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version