Tramvay Durağı 9. Bölüm

Hepsi aynı terane şu bölüme kadar ne yazdıysam. Hepsi aynı gibi görünen ayna gibi sorular ki cevaplarının ya sizde ya da bende olduğunu zannetsem bile belki de hiçbirimizde yahut her birimizde. Laf olsun diye söylenmiş, iş bulamazlıktan düşünmüş olmak için öylesine akıldan geçivermiş kelime yığınları.

Durak çok uzakta. Her gün bıkmadan banklarına oturup olmayan treni gözleyen (affedersiniz) öküz gibi seyrettiğim tramvayın gelmeyişi… Gereksiz geliyor bu anlamsız uğraşım şimdi. Gözden ırak olması, gelişi olmayan bir bekleyişi, gönülden de ırak ediyor gibi.

“Bekleyiş” denen ne idüğü belirsize rastladınız mı siz hiç hayatınız boyunca? Eminim, defalarca…

Gözden ırak dedim, bir yayla başında püfür püfür esen rüzgârı penceremin sinekliğinin boşluklarından sızan sesiyle izliyorum. Soğuk almışım da biraz, üstünüze afiyet, belki koronayımdır diye bir odaya tıktılar beni, bildiğiniz kırmızı burunlu bir gribin karantinasındayım. “Rüzgârın Ardından” isimli bir kitabı hemen şu pencerenin ardındaki yemyeşil bahçemizde bana el sallayıp duran salıncağımda hafif hafif sallanarak, rüzgâr yanaklarıma dokuna dokuna okumak dururken, bir üçlü kanepeye uzanıp burun silerek küllük küllük öksürerek okuyorum. Ne çok ikileme kullandım şu cümlede! Editörler birkaçını silip düzeltebilir, benden söylemesi.

Gönülden ırak dedim, bekleyişler özlenilesi şeyler midir? Hani önce acısı, sonra mayhoş tadı, sonra resmen tastamam tadı gelir. Sonrasında sadece yorgunluğu kalır üzerinizde. Bir bıkkınlık çöker. Ve derler ya, tam ümidinizi kestiğiniz anda! Hayır hayır, henüz o durakta değilim zira hissediyorum hâlâ. Ne kadar istemesem de “bekleyiş”i, o kadar da her an, hani “bir ümit”miş gibi… İşte bu yüzden korku sarıveriyor ihtiyar ruhumu, sanki gözlerimi kapadığımda bir daha hiç açamayacakmışım gibi…

2 COMMENTS

  1. Öyle kendimden, biraz sen gibi, biraz bana doğru hissettim.. Gönül çekmiş sohbet, yaz demişsin, derdin ne ise yaz, nasiplendik, daim olsun yazarım 🌻

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version