Tüm Karanlığa İnat Göğe Bakan Kadın: Hypatia

“Aşağılık Galileli yıktı, lanetledi seni;
Ama düşüşünle daha da büyüdün!
Ya şimdi, heyhat!
Platon’un ruhu, Afrodit’in bedeni ebediyen Hellas’ın güzel gözlerine çekildi.”

Charles Leconte De Lisle “Hypatia”

“Bir kadın herkes önünde öğretici olamaz” diye bir ses yükseldi eski Yunan medeniyetinde…
Bundan tam 16 asır evvel ilk kadın filozof olan Hypatia ölümün sessiz karanlığında alıp başını gitmişti. Peki böylesi büyük bir insana böylesi alçak bir ölümü yaşatan neydi?

M.S 370 yılında zamanın karanlıkla mühürlendiği bir vakitte bilimin aydınlığıyla süzülen bir çift göz dünyaya nazar etti. Evet bu kişi Hypatia’dan başkası değildi. O zamanlar ‘ çağın bilim merkezi’ diye adlandırılan İskenderiye’de doğdu. Babası Theon, İskenderiye Üniversitesi’nde matematik hocası ve yönetici idi.

Theon kızının bağımsız ve kendine yönelik birikimlerle büyümesi için elinden geleni yaptı. Dogma düşüncelerden ve saplanmalardan;
“Bütün dogmatik dinler yanlışlıklarla doludur ve kendine saygısı olan bir kimse tarafından son gerçek olarak kabul edilmelidir.” ve “Düşünme hakkını hep kullanmalısın, çünkü yanlış düşünmek hiç düşünmemekten yeğdir.” sözleriyle Hypatia’yı uzak tuttu.

Sorgulamayı, araştırmayı seven meraklı bir genç olan Hypatia bu ortamda büyüdü. Babasının rehberliğinde matematik, felsefe, astronomi, geometri ve şiir konularında kusursuz bir şekilde yetişti. Zamanla babasının oyun arkadaşı oldu bilimsel araştırmalarda.

Onun için din bilimdi, felsefeydi…

Hypatia eğitimini Atina’da aldı. O zamanlar büyük bir ekol haline gelen Neoplatonizm düşünce sistemini, başına geçtiği İskenderiye’deki okulunda bütün öğrencilerine benimsetti. Hatta bu düşünce ve bilgi yapısını halka benimsetmek için tüm halkın katılabileceği açık bir ders platformu bile düzenledi.

Hypatia hem kendi hayatını hem de başkalarının hayatını ışıkla aydınlatırken ne var ki bu, bazı karanlık beyinleri rahatsız etmeye başlamıştı bile. Bir kadının bu kadar bilgili oluşunu elbette ki sindiremiyorlardı.

İskenderiye Patrikhanesi’ne baş piskopos olarak atanan Cyrille bunu sindiremeyenlerin başında geliyordu. İnsanları Hypatia’ya karşı örgütlemek için İncil’den bazı alıntılar yapıyor ve aynı zamanda halkı kadın düşmanlığına sürüklemeye çalışıyordu.

“Kadın sessizliği ve uysallığı öğrenmelidir. Kadının ne ders vermesine ne de erkeğin üzerinde yetki sahibi olmasına izin vermeyeceğim. Suskun olacak ve sessiz kalacaktır. Çünkü önce Adem, sonra Havva yaratılmıştır.”

Cyrille Hypatia’nın ölümünü doğrudan emretti veya halkı bunun için teşvik etti. Halkı kışkırtmış ve halk arasında Hypatia’yı “dinsiz” ve “şeytan” olarak nitelendirmişti. Ve vahşet dolu anlar böyle başladı.

“Önüne gelenle gidiyor,” diyorlardı, özgürlüğünü lekelemek istediklerinde. “Kadına benzemiyor, ” diyorlardı, zekasını övmek istediklerinde.

Ve 415 yılının karanlık bir sabahında bir grup yobaz tarafından evinde basılan güzel Hypatia canilikte eşi ve benzeri olmayan bir ölüm şekline mahkûm edilir. Önce halk arasında sürüklenen Hypatia daha sonra çırılçıplak soyulur. Güzelliğine henüz hiçbir nazar değmemişken…

İtilir, değersiz bir çöp gibi yerlere fırlatılır. Halbuki onun yanında en değerli mücevherin hükmü nedir ki?

Ve bir taş yağmuru…
Hemen akabinde deniz kabuklarıyla vücudunu parçalama seremonisi. Ve her zerresinin canlı canlı yakılması…

Ah güzel Hypatia!
Bu hakareti hak edecek ne yaptın?
Sen sadece aydınlattın. Hem de güneşin tüm işlevini yitirdiği bir zamanda. Onlar seni öldürebileceklerini, unutturabileceklerini sandılar. Oysaki seni zamanın da ötesine taşıdılar…

“Ne zaman sana ve söylediklerine baksam, saygı duyarım.
Bakirenin göksel evine bakarmışçasına.
Tasaların göklere yükselmiştir çünkü senin,
Saygıdeğer Hypatia, sen bizzat aklın güzelliği,
Bilgeliğin eşsiz yıldızısın.”

1 COMMENT

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version