“Bilmiyorum”
Varı yoğu karşısındaydı . Her şeyini ona vermişti, söyleyecek bir tek kelimesi kalmamıştı.
“Bilmiyorum.. Peki. “
İşte varı yoğu masadan kalmış, o kadar ağır bir şekilde gidiyordu ki.. Gözlerinin önünden yok oluşu bir dakikadan az sürmüştü. Sanki bastığı yerler çökmüş, küçücük dünyasında tek yürüyebildiği yol yok olmuştu.
Varı yoğu kocaman boşluk olmuştu. O kadar büyüktü ki o boşluk, dünyası almıyordu. Tanımıyordu bu karşısında duran isimlendiremediği şeyi.
İçi boşluk, gözünün gördüğü her yer boşluk, zihni, aklı boşluk.
Kalkamadı masadan. Basacak yer yoktu, gidecek yol yoktu. Kalakalmıştı işte. Uykusu geldi, ama uyumamalıydı. Başına ne geldiyse rüyalarına kandığı, gerçek oluşuna inandığı için gelmemiş miydi? Niye büyümemişti ki ? Neden ayaklarının üstüne basmak yerine, başkalarının kollarına atmıştı ki kendini ? Neden çok sevmişti mesela, neden çok güvenmişti ? Neden hayal kurmuştu? Güldü, insandı çünkü.
En çok istediği şey sıradan olup, çok dikkat çekmeden bu dünyada ki ömrünü tamamlamaktı. Evet becermişti. Belki bir baltaya sap olamamıştı, annesini gururlandıramamıştı, güçlü olmaktansa hep birilerine dayamıştı sırtını, çok sevmişti, terkedilmişti ama sıradan olmuştu işte. Filmlerdeki gibi bir aşk yaşasaydı, sonsuza kadar mutlu falan, sıradan olamazdı ki.
Sıradan olmak, herkesten farklı olmak değildi. Herkes gibi olamadığı için kapatmıştı kendini dünyaya. Ama karşısında hiç alışık olamadığı boşluk ayna tutmuştu ona. İnsanları gözlemlemeyi severdi ama kendisini görememişti şimdiye kadar. Aynanın karşısına geçip baktı kendine. O boşluk şimdiye kadar tanışmadığı, tanışmaktan hep kaçtığı gerçeklik olup, kırdı aynayı. Boşluk dağılmaya başladı. Tamamlanıyordu sanki her şey. Bilmemekten korkmuyordu artık. Varı yoğunun gittiği yer hayallerini süsleyen o sahil kasabasında ki, denize çıkan, türlü türlü çiçeklerle süslü, bol yeşillikli yola dönüşüyordu. Durdurmaya kalktı kendini, sonra vazgeçti. Bir anda ayağının altında ki yeri hissetti, yere sağlam basmak bu muydu? Şimdi kalkabilirdi masadan, kalktı. Yeşillenmiş yola doğru yürümeye başladı. Yürüdü, yürüdü, yürüdü, köşeyi döndü. Büyümemişti, hala bir çok konu da eksikti. Hep erteleyip de tanışmadığı hayatla tanışmıştı. Mutlu değildi, ama olacaktı. Belki de olamayacaktı. Hem hayal kuracak, hemde yaşayacaktı bu hayatı. Öylesine vakit doldurmayacaktı. Sahiden yaşayacaktı bu hayatı. Üzülecek bir çok şeyi vardı zaten, düzeltmesi gerek bir sürü şey. Vakit kaybetmekten korkmadan, sakin ve tadını çıkararak ilerledi o yolda. Boşluğuna sahip çıktı, kelimelerine, hayallerine ve en çokta düşlerine sahip çıktı. Sonsuza kadar sıradan kaldı.