Vefa Treni

Çok zor olmamalı, öyle değil mi?

Dudağımızın kenarına iliştirivereceğimiz ufak bir kıvrım. Yahut, “Her hâlükârda buradayım, bir nefes uzaklıkta, başını endişe ile hangi istikamete çevirsen, benimle buluşacak gözlerin!” demek.

Dilimiz varmıyor belki de, biliyorum, anlıyorum. Olsun, gönlü gönle bağlayan kuvvet lisan mı ki, kelimelerle ikrara hacet olsun?

Peki ya, gönlü gönülden ırak kılan şey neydi? Dostu düşman eden, yâri ele çeviren illet neydi?

Tozlanmış hatıraların, daldıkça kaybolduğumuz, baktıkça insanın bir daha bakası geldiği o bir çift manalı gözü bize yürekten söküp attıran şeyin bir tarifi olmalıydı. Avucumuza aldığımız buruşmuş fotoğrafa akarken gözden damla damla yaş, elimizle okşamaya cesaret edemeyecek kadar harabe kılan bizi, yokluğunu hissettiğimiz bir varlık; varlığını hissettiğimiz bir yokluktu şimdi.

Gömüp, sonra da üzerine tonlarca soğuk toprağı attığımız anılar değil mi, canımızı bu denli fazla yakan?

Yaşanmışlıkları, o, gönle gözyaşıyla kazınan izleri hatırda istemeyişimizin sebebi, beklediğimizin gelmeyişi değil miydi? Verilen milyonlarca ahdin, birinin bile gerçekleşmeyişi belki de. Veyahut, güneş doğmasa bile, günümüzü aydın kılacağına emin olduğumuz o bir çift göze, tatlı iki kelama hasret kalışımız şimdilerde.

Adı var mı peki bu hissiyatın? Bir muammaya satırlar dolusu kelam ediliyorsa, mühim bir adı olmalı.

Vardı elbet lakin, lisan söylemekten aciz, yürek acıdan bitkindi.

Vefaydı beklenen tren.

NO COMMENTS

LEAVE A REPLY

Bir yorum girin
Adınız

Exit mobile version