Bir sabah… Böyle başlamıştı her şey. Uyanmakla… Artık sen istesen de istemesen de yol alırsın yaza, kışa. Kuşlar çırpar kanatlarını sanırsın uzak diyarlara, onlar aslında yol alır sonsuz bir yolculuğa. İnsanda böyledir işte yolda olandır, yolcudur, misafirdir her hana.
Doğduğunuz andan ölene kadar,
Hayatınız sürekli bir yolculuktur.
Manzara değişir, insanlar değişir,
İhtiyaçlar değişir ama tren hep ileri gider.
Hayat bir trendir tren istasyonu değil…
Paulo Coelho
Bizim sandığımız yolculuk, yer değiştirme süreci. Kimi insan sever kimiside hiç sevemez. Kimine hiç geçmez vakit, kimine su olur akar.
Siz hangisisiniz? Şu her fırsatta yollara çıkan mı yoksa yollara katlanamayan yolculardan mısınız? Kimileri yeni yerler, yeni insanlar görmek için can atar. Kimisini bir ömür evine kapatın gıkı çıkmaz.
Peki, biz bu gün şu her fırsatta yollara düşenleri konuşalım. Koluna bir çanta yeter de artar bile bazen. Gözleri en değerleri eşyasıdır. Gökkuşağı gibi içinde tüm renkleri barındıran doğaya bıraktılar kendilerini. Belkide masmavi bi rüyaya… Yeni hayatlar, yeni insanlar, yeni hayallerle tanışırlar. Kimileri yolculuğa ışık tutar, kimileri taş olur yol keser. Bu yolculuklarda zaman insana kalbinin kapılarını aralar. Kalbimizde olan ama aradığımız hep bir sokak arasında.
Anlayacağınız,
Yolculuk bizi kendimize geri getirir.
Albert Camus
O zaman bu gün bir şey yapalım. Yolculuğa çıkalım kimsenin bilmediği. Şiiiitt! Sesiz olun bu gizli bir yolculuk. İsteğiniz an çıkabileceğiniz ama kimsenin fark edemeyeceği. Bu yolculuk kalbimize yaptığımız bir yolculuk. Nabza parmak basmak, bu söz bir şarkıda geçiyor bilmem hatırladınız mı? Beni çok etkilemiştir hep. Bizde bunu yapalım bugün. Sağ el bileğinizin sağ tarafına doğru sol elinizin baş parmağı ile dokunun. Hissettiniz mi? Varlığınıza her an şahitlik eden kalp atışlarını.
İşe bu bence yolculukların en güzeli hem gerçek hem manevî anlamda kalbe yolculuk…